Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli Suriye Ordusu’nun,(MSO) Barış Pınar’ı harekatında sergilediği olağanüstü başarı yalnız Ortadoğu’da değil, küresel zeminde yeni bir dönemin başlamasına, yeni bir paradigmanın doğmasına neden oldu.
Emperyalist/hegemonik başkentlerin (yalnız Washington değil, bölgeyle ilgili tamamı) Türkiye’ye planlı bir şekilde “gel gel” yaptıklarını, bu yolla tepeden tırnağa silahlandırılmış terör örgütü aracılığıyla uzun sürecek ve zamanla bataklığa dönüşecek bir askeri serüvene kapı araladıklarını, harekatın 7’nci gününde anladık.
TSK-MSO’nun ulaşılması haftalar sürmesi ve hayli kanlı olması beklenen hedeflere 6 gün içinde varması, tüm başkentlerde deprem oluşturdu.
Konu, aslında Amerika Birleşik Devletleri’nin “altı günlük bir harekat” sonucu askeri yenilgisidir.
Erdoğan, Ankara’ya gönderdiği Pence’i eli boş göndermeyerek, Trump’a, siyasi yaşamının en büyük jestini yapmıştır.
Putin ve Ruhani için de durum sürprizdir.
Rusya’nın Münbiç ve Ayn El Arab’daki atakları, aslında “Türkiye’yi dengeleme” paniğinin doğal sonucudur.
Barış Pınarı Harekatı’nın net sonucunu, Türkiye’deki muhalif unsurlar tam dillendirmek istemeyebilir, ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri asla itiraf etmeyeceklerdir ama, gerçek, ORTADOĞU’DA KALICI SONUÇ ALMA KAPASİTESİNE SAHİP TEK ORDUNUN TSK OLDUĞU ve bu güce karşı kimsenin meydan okuma cesareti olmayacağıdır.
Hep söyledim. Ortadoğu’da önce generaller, sonra diplomatlar konuşur.
ABD ile varılan ve Türkiye’nin hedeflerine ulaştığı anlaşma bunun tipik bir örneğidir.
Putin’in manevra alanı daraldı…
Trump’ın Siyonist lobinin tüm baskılarına karşın Suriye’den çekilmesi, aynı zamanda Rusya açısından da yolun sonunu gösteriyor.
Putin, bugüne kadar “doğal günah keçisi” kabul edilen Amerikan askeri varlığı sayesinde kendini güçlendiriyordu.
Şimdi, belki de ilk kez, kendisine, “Bak Trump akıllı davrandı, PKK’nın arkasından çekildi, artık sıra sende, Ayn el Arap ve Münbiç’teki rejim varlığı, hem geri dönüşü engeller hem de yeni ve kanlı bir çatışmanın fitilini ateşler” diyen birErdoğan’la karşılaşacak.
Bu kez ilginç olan, sınır bölgelerindeki PKK varlığından kaynaklanabilecek bir Türk-Rus gerginliğinde, tüm müttefiklerin Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğunu hatırlayacak olmalarıdır.
ABD anlaşmaya koyduğu “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” cümlesiyle, muhtemel bir Türk-Rus gerginliğinin beklentisinde midir, yüksek ihtimal.
Rusya, deneyimli, büyük bir devlettir, o iki maddenin ne anlama geldiğini çok iyi bilir. Türkiye ise, başkası için tuzağa düşecek bir devlet değildir, iş olumlu rotada olur.
Esed’siz bir çözümle yola çıkılabilir…
Dikkat edin. “Baas’sız” demiyorum, “Esed’siz” bir çözümden söz ediyorum.
ABD-Rusya-Türkiye, Saddam’ın yıkılmasından sonra Irak’ın hızla “Baas’sızlaştırılmasından” kaynaklanan ağır trajediyi unutarak hareket etmeyeceklerdir.
Beşar, yalnız İdlib veya Cerablus’ta yaşayan değil, Şam, Lazkiye’de de yaşayan Suriyeli için bu büyük yıkımın bir numaralı sorumlusudur. Onun gidişi, Nusayri toplumunu bile rahatsız etmeyecektir.
Rusya, eğer gerçek bir çözüm peşindeyse, Esed’i alır, Baas’ın yeni lider kadrosunun muhalefetle masaya oturması halinde Türkiye, çözüm için elinden gelen her şeyi ortaya koyar.
Erdoğan-Trump arasında gelişen güvene dayalı dostluk, NATO’yu ipten aldı.
Erdoğan-Putin arasında süren güvene dayalı dostluğun da Ortadoğu’yu infazdan kurtaracağına inanmak durumundayız.
Bu noktadan sonra Rusya’nın İran, ABD’nin de İsrail dengelemelerinin bir önemi yoktur. Suudi-Mısır hattı ise artık devre dışıdır.
Bir hafta önceki yazımda; “Küresel paradigma değişikliği yaşıyoruz.
Yeni paradigma ABD-Rusya-Türkiye üçgenine oturacak görünüyor”(1) demiştim, öyle oldu.
Artık sıra Putin’de…
Hadi bakalım…
https://www.star.com.tr/yazar/trumpin-erdogana-bir-sukran-borcu-var-yazi-1486797/