Bağrımız yanıyor. Terör, can almaktan, can yakmaktan vazgeçmiyor. Canımızı daha fazla yakan ve öfkelendiren bir başka olgu ise müttefikimiz gördüğümüz Batı ülkelerinin teröre kol kanat germesi. İstanbul’daki terör saldırısı çoğunluğu halkın huzuru için canla başla çalışan polis memurları olmak üzere 46 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Şehitlerimizden Vefa Karakurdu’nun küçük kızının İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde düzenlenen törendeki görüntüsü, sözün bittiği nokta. Şehit babasının tabutuna elini uzatıyor... Babasına dokunmak o anda, hayattaki en büyük isteği. Ve hiçbir zaman gerçekleşemeyecek olan bir özlem. Teröristleri kınamaya yanaşmayanların yüzüne vurun o küçük kızın o uzanan ellerinin çaresizliğini. O vebal işte teröristlerin kökünü kurutur.
PKK terör örgütü liderlerinden birinin yabancı bir ajansa verdiği demeç dikkatimi çekti. Bu sütunda o kişinin adını anmak istemiyorum ama demeçteki bir ifade de Batı dünyasının ikiyüzlü tavrını açıklar nitelikte. PKK’nın sözde bir yöneticisi diyor ki, “AB ve ABD, PKK’nın terör örgütü olduğunu iddia edebilirler, ancak PKK, ABD ve Avrupa’yı hedef alan hiçbir eylemde bulunmadığı gibi, Amerika ve Avrupa insanının çıkarlarına da zarar vermemiştir.”
PKK, Avrupa ve ABD’nin politikalarından rahatsız değil, hatta ortak noktalarda çıkarları kesişebiliyor anlamı çıkmaz mı bu demeçten?
Terör saldırısının hemen ardından sosyal medya ve medyada atılan mesajlara, haberlere baktığınız zaman ise tıpkı 15 Temmuz gecesinde gördüğümüz gibi saldırıyı meşrulaştırıcı unsurlar dikkat çekiyor.
Wall Street Journal Gazetesi’nin Twitter hesabı, İstanbul’da 50’ye yakın kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısından birkaç saat sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Osmanlı Sultanı şeklinde resmedilmiş bir görüntüsünü paylaşıyor ve alt metninde “otokrat bir lidere tahammül edemeyen cesur şahinlerin maksadını aşan eylemleri” algısına hizmet edecek bir fotoğraf oluşturuyor. Alman Deutsche Welle radyosunun Türkçe internet sitesi, Türkiye ile ilgili bir haberinde “Ankara yönetimi” ifadesini kullanıyor. 21 yıl dış politika eksenli olarak sürdürdüğüm gazetecilik mesleğinde kelimelerin alt anlamları ve oluşturdukları algı üzerine naçizane tecrübe sahibi oldum. “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi” ya da “Şam yönetimi” gibi ifadeler kullanabilirsiniz. Sınırları tartışmalı olan ya da olabilecek toprak parçaları için uygun bir terimdir “yönetim” sözcüğü.
Ama Türkiye’den bahsediyorsunuz, dikkatinizi çekerim. Eğer tecrübesiz bir stajyer o haberi kaleme almadıysa, kötü niyetli ve bilinçaltındaki bölücülüğü yansıtan bir algı çalışması yaptığınız kesindir. Ve elbette eğer “Ankara yönetimi” ifadesiyle Ankara Valisi’nden bahsetmiyorsanız....
Prof. Dr. Bahadır Erdem İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Uluslararası Hukuk uzmanlarından bir isim. Hatta bu yönde bir merkezin de yöneticisi. Bütün bu yaşananlar ve Batı dünyasının olanlar karşısındaki tutumunu bir de uluslararası hukuk uzmanı Erdem’e sordum.
15 Temmuz sonrası Batı dünyasının tutumunu “Batı medeniyetinin sınıfta kalması” sözleriyle tanımlıyor. Uluslararası hukukta taahhütleri olan belgelere, anlaşmalara dahi uymadıklarını ifade ediyor Prof. Erdem. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin önceki gün İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısıyla ilgili açıklaması tam da Prof. Erdem’in bahsettiği bu metinlerden biri. O kararda, BM, üyesi ülkelere çağrı yapıyor. “Finansman kaynaklarını, desteklerini kurutun, mücadelede kararlı olun” diyor. Peki bu çağrının muhatapları ne yapıyor?
Türkiye’nin son dönemde giderek artan saldırılar karşısında yalnız kaldığı, yalnız bırakıldığı hissiyatı, kamuoyunun hislerinin Türkçe tercümesidir. Uluslararası kamuoyu için de turnusol kağıdıdır. İnsanlıktan yana, iyilikten yana bir sınavın net bir yanıt arayan sorusudur.