Uzun namlulu silahlar, 1 Mayıs 1977 günü Taksim'de İşçi Bayramını kutlamak için toplanan kalabalığa ölüm saçtı; 35 kişi ölürken 146 kişi de yaralandı. Bu olayla birlikte, faili meçhul cinayetler, deyim yerindeyse, tavan yaptı! Taksim katliamında halkın üzerine Intercontinental Oteli’nin üst katlarından, Sular İdaresi ve Pamuk Eczanesi’yle bazı binaların üstünden ateş açıldığı sonradan saptanmıştı. Güvenlik kuvvetlerinin halkı saldırılardan koruyucu önlemler almadığı gibi panzerlerle kalabalığın üzerine yürüdüğü, ateş açtığı, ses bombası attığı görgü tanıklarınca belirtilmişti. Olayla ilgili hazırlanan birçok raporun birleştiği en önemli nokta, saldırının profesyonelce hazırlanıp uygulandığı konusuydu. Katliamla ilgili birçok varsayım üzerinde duruldu. En ilginç olanı ateş açıldığı anda Intercontinental Oteli’nin en üst katında bulunan otel müşterisi dört Amerikalı'yla ilgiliydi. Otele üç gün önce gelmiş, katliamdan hemen sonra, ülkelerine dönmüşlerdi. Bu ve diğer konularla ilgili hiçbir soruşturma açılmadı; Taksim 1 Mayıs Katliamı da faili meçhul onlarca dosyanın içine girdi.
Takvim 1980 yılını gösterdiğinde, bu yıl içinde 98 kişinin kimvurduya gideceğini kimse düşünemezdi bile. TRT yapımcısı Ümit Kaftancıoğlu'ndan Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler'e kadar birçok kişi 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar öldürüldü... Askeri darbe "serseri kurşunlarla ölme" dönemine nokta koydu; kurşunlar bilinçlendi, kimi ne zaman vuracağına karar vermeye başladı. Artık sokak ortasında vurulma dönemini noktalamış, sokak ortasından alınıp götürülme ve kaybolma dönemine adım atmıştık.
Türkiye'nin başına gelmiş en büyük felaketlerden biri 12 Eylül darbesiydi. Bunun en büyük nedeniyse, ağzını her açtığında ipe sapa gelmez laflar eden, Genelkurmay Başkanlığından Devlet Başkanlığına yatay geçiş yapan Kenan Evren'di. Yaşı on yediyken bir gecede 19 yapılan bir çocuğun neden idam edildiği sorulduğunda Evren, acımasızlığın an akıllara zarar yanıtını verecek, "ne yani; asmayıp da besleyelim mi?" diye soracaktı!
Gözaltında intihar edenlerden tutun da doğal olarak ölenlere, açlık grevinden yaşamını yitirenlere kadar 300'den fazla kişi ölmüştü hapishanelerde. İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut 3 Şubat 1986 tarihinde, darbeden sonra emniyet müdürlükleriyle karakollarda 51 kişinin öldüğünü açıkladı. Bunların tamamı intihar (!) etmişti!
Darbe geldi geçti, ardında birçok ölü bıraktı. Ancak 1990'larda, hele de 1993 yılında cinayet sayısı doruğa ulaştı. Artık bilinen askeri darbelerin de bir "yararı" olmuyor, gizli bir el her şeyi perde arkasından yönetmeyi sürdürüyordu. Cinayetler batıdan doğuya kaymış, merkez Diyarbakır olmuştu. Katiller, Hizbullah adlı bir örgütle PKK adında, uyuşturucu kaçakçılığından "Kürt bağımsızlığı" için silaha sarıldığını öne süren, uyuşturucu baronlarının en ünlüsü Behçet Cantürk'ün kurdurduğu örgüt üyeleriydi...
Faili meçhul cinayetler bu gün de faili meçhul! Devletse bugünle uğraşmaktan dönüp o yıllara bakamıyor bile. İster sağcı olduğu söylensin ister solcu, “iç savaşlarda kendi yurttaşını öldürerek kahraman olduğunu sananlar, tarihin çöplüğüne terk edilir” sözünün bir kez daha doğru olduğu kanıtlandı. Cinayet bir siyaset biçimi olarak kullanıldı ülkemizde. Eğer dikkatli olmazsak, yılan kuytudan gene çıkar ve Türkiye'yi bir kez daha kan gölüne dönüştürebilir...
(Bknz Faili Meçhul Cinayetler Tarihi Orhan Gökdemir, Destek Yayınları)