CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun iftar sofrasında çekilmiş bir fotoğrafı var, sosyal medyada dolaşıyor. CHP’nin mevcut İstanbul adayı, CHP’nin 24 Haziran Cumhurbaşkanı adayı ve halktan insanlar olduğunu sandığım bir grupla birlikte, üzerinde iftar kumanyaları bulunan bir masanın etrafına dizilmişler. Görmüşsünüzdür illa.
Diğerleri gibi Kaftancıoğlu da açmış ellerini, dua ediyor görünüyor.
Oruç tutar tutmaz, Allah’a inanır inanmaz, dua eder etmez, bizi ilgilendirmez. Hadi, CHP’lilerin klişe deyişiyle ifade edelim “O iş Allah’la onun arasında, bize göstermesi gerekmez”.
Lakin tersi ise inanç durumu, bunu da göstermesi gerekmez. Yani oruç değilse oruçmuş gibi yapmasına gerek yok. İnanmadığı Allah’a dua ediyormuş gibi yapması saçma. Ki “İnandığınız Allah’ınız sizin de belanızı versin” şeklinde bir sosyal medya beyanı var kendisinin.
Kanaatimce zorlamasın hiç kendini. Nasıl inanıyorsa öyle yaşasın. İnanmıyor olduktan sonra eşiyle Ramazanda domuz yemesinin de mahsuru yok. Neticede İslam’da “Senin dinin sana, benim dinim bana” özgürlüğü var. Sorun yok.
Sorun, inandığınız şeyi geçici olarak yapmayıp inanmadığınız şeyi bir menfaat elde etmek için yapmanızda. Karşınızdakileri yanıltmak için yapmanızda. Dolandırıcılık yapmanızda yani!
Rahat olun, neyseniz o olun.
Bunu terör seviciliği konusunda yapabildiniz ayrıca. PKK kurucularından Sakine Cansız için “terörist değil devrimci” dediğiniz eski görüşünüz sorulduğunda, daha yakın zamanda (31 Mart sonrasında) “ben hiç değişmedim, fikirlerim de partimin görüşleriyle çelişmiyor” diyebilmiştiniz mesela.
İşte böyle net olun. Şimdi neden aynı yüreklilikle açıklamıyorsunuz gerçek fikrinizi? Seçimlerin geçmesini mi bekliyorsunuz? Neyin hesabındasınız? Dindar muhafazakar seçmeni yanıltabildiğiniz kadar yanıltmanın ve oylarını aldıktan sonra maskesiz yüzünüzle ortaya çıkmanın mı?
***
Canan Kaftancıoğlı’nun şahsında CHP’nin bu mevzularda şüpheli bulunmasının elbet çok somut bir sebebi var. Kuruluşundan bu yana süregelen yerleşik bir tutumu var çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin. Halka ve halkın değerlerine yönelik hoyrat bir tutumu, kötü bir sicili var.
Dinle, dinin görünümleriyle, uygulamalarıyla on yıllar boyu kavga etti CHP. Varlık gerekçesini bunun üzerine kurdu. Kendi katı laiklik anlayışını herkese dayattı. Kendini halkı bu işlerin neferi saydı.
O yüzden dindar insanların anayasa tarafından güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleri CHP’lilerin, TBMM grubunun, CHP çevrelerinin öncelikli hedefi oldu hep.
Meclis’te başörtülü milletvekili kovalamak, üniversite öğrencilerini ikna odalarına alıp psikolojik işkence yapmak, anfilerden başörtülü öğrenci, kamu kurumlarından memur attırmak. Okulunu bitirmek için peruk takmaya mecbur kalmış genç kızların başlarından peruklarını çekiştirmek.
İmam hatip lisesi öğrencilerinin katsayısını düşürerek imam ve hatip dışında bir şey olma ihtimalinin önünü kesmek. Kılık kıyafet yasaklarını kaldıran düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesine koşmak… Bunlar yakın dönem CHP icraatları.
Biraz geriye gidersek ezanın Arapça okunmasını yasaklamak, köy köy dolaşıp vatandaşın elindeki Kuran’ı Kerimleri toplatmak, camileri depoya çevirmek gibi işlerin altından hep CHP çıkar.
Nitekim bu kafa düne kadar da sürmüştür.
Ama bugün CHP’liler camiden çıkmıyor! Kendi ifadeleriyle aktaralım, Muharrem İnce gibi her gün Cuma namazı kılıyor, Ekrem İmamoğlu gibi her akşam 60-70 ayrı yerde iftar açıyor.
Ne oluyor? CHP’nin halka açılma politikalarının izlediği seyri bilmemize rağmen şu olup bitenlerin CHP’nin halka açılma çabası olarak okumak mümkün değil. Olsa olsa halkın oyunu CHP’ye açmak denebilir en hafif yorumla.
Makyevilizmin “amaca giden her yol meşrudur” anlayışı yani. Zafer elde edene, amaca ulaşana, seçmenin oyunu alana kadar dindar seçmenin arasına sızmak, onlardanmış gibi görünmek. Takiye yapmak yani.