Katar’a bildirilen “yaptırımlar” için iki gün daha süre verildi, o süre de bugün bitti.
Adeta Katar’ı Suudi Arabistan’ın müstemlekesi haline getirebilecek bu taleplerin iki ek günde yerine getirilmesi için ne gibi bir değişiklik olması beklenmiş, orası belli değil. Katar, kendisine tanınan iki fazladan gün içinde, ülkeyi savunmaya hazır olduklarını açıklamanın ötesinde bir şey yapamazdı, öyle de yaptı. Bu, Katar’ın direneceğini ima eden bir karşı çıkış; orası açık. Açık olmayan ise, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerinin Katar’ın yaptırımlara uymaması halinde askeri bir tehdit yaratıp yaratmayacakları.
Muhtemelen Katar’ın ülkesini askeri olarak savunmak zorunda kalmasına gerek olmayacak. Zaten ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük hava üssü Udeyd bu ülkede bulunduğu sürece, böyle bir olasılıktan söz etmek zor.
Yayınlanan ültimatomun ağır hükümleri, en başından itibaren Katar’ın ret etmesi beklenerek kaleme alınmış gözüküyor. Bu durumda Katar’ı yalnızlaştırmakta kararlı olan ülkeler grubundan söz etmek mümkün. Ancak buradaki sorun, adı geçen ülkelerin gerçekte Katar’ı mı, yoksa başka ülkeleri mi cezalandırma derdinde oldukları.
'Ya benimlesin ya İran’la'
Ültimatom koşullarını gerçekleştirmemesi halinde, Katar’a uygulanacak yeni yaptırımlar söz konusu. Bunların başında da Katar’a yatırım yapan ya da Katar’ın yatırım yaptığı ülkelerle diğer Arap ülkelerinin ilişkilerini kesmeleri olabilir. Diğer bir ifadeyle “ya Katar’la ya da bizimle yatırım ilişkisi” denebilir ve bu da doğrudan ABD ile Birleşik Krallık’a söylenmiş olarak kabul edilir.
Batılı ülkeleri bu türden bir tercihe zorlamaktaki kararlılık, Suudi Kralı Selman’ın G-20 Zirvesi’ne gitmeme kararıyla teyit edilmiş durumda. G-20 Zirvesi Suudi Kralı olmazsa yapılamayacak değil, ancak gündemin Katar, dolayısıyla batılı ülkeler-Ortadoğu meselesi olması kaçınılmaz olur.
Anlaşıldığı kadarıyla başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere anti-Katar koalisyonu, ABD ile derde kalmış durumdalar. Bir yandan askeri anlamda neredeyse tümüyle ABD’ye bağımlı olan, bu arada ABD desteğini Mısır’a aktararak bu ülkeyi de ayakta tutan ülkeler, ABD’nin İran konusunda çok daha keskin bir tavır almasını istiyor olabilirler.
İran’ın askeri olarak çevrelenmesini, tehdit edilmesini geri püskürtülmesini isteyen bu ülkeler, bu işi kendilerinin yapılmasına izin verilmediği için ABD tarafından yapılmasını bekliyorlar.
Tercih kullanmamak mümkün
İran’a açık askeri tavır alacak bir ABD, Rusya’ya da kafa tutmuş sayılır. Dolayısıyla belki de Arap ülkeleri tez zamanda Rusya-ABD arasında gerçek bir gerilim olsun istiyorlardır. Ancak ABD’nin İran’ı askeri olarak durdurmak gibi bir stratejisi gözükmüyor. Siyaseten İran’ı tehdit etmek, Rus-Amerikan dengesinin bir gereği olarak yapılıyor. Yoksa Trump ile arası gayet iyi olan Macron Fransa’sı yaptırımların kalkması sonrasında İran’a yapılan en büyük yatırımı Total firması kanalıyla gerçekleştirir miydi?
İran, ekonomik olarak “Batı” ile ilişkilerini geliştirmesi karşılığında, Ortadoğu’daki etkisini kısmaya zorlanıyor. Suudilerin kızgınlığına bakılırsa, benzer bir durum onlardan da talep ediliyor. Son dönemlerde ABD’den avans olarak alınan askeri ve ekonomik avantajlar, muhtemelen Ortadoğu’da Suudi Arabistan’ın, Afrika’da da Mısır’ın geri adım atması karşılığına bağlanmış.
Katar’ı gözden çıkarmak ne kadar zorsa, diğerlerini dikkate almamak da o kadar zor. Bu nedenle yakın zamanda Suudilerin ve Mısırlıların “kendi dertlerine” düşecekleri bazı sorunlarla karşılaşmaları çok olası.