Türkiye yeni bir döneme girdi, önümüzdeki günler hızla reformların ve değişimlerin yaşanacağı günlere işaret ediyor. Kabul etmek gerekir ki, ülke içinde atılan her adım, dış politikada da etkilere sahip olacak. Bu noktada dikkatli olunması gereken konu, özellikle Suriye ve Irak gibi büyük sorunların Türkiye’yi değil, Türkiye’nin bu sorunları yönetebilme kapasitesinin geliştirmesi.
Suriye rejimiyle muhalifler arasında varılan bir uzlaşı var. O da bazı kentlerin sosyolojik yapılarının da değiştirilmesi anlamına gelen zorunlu iç göç. Çatışmalar kısmen durduktan sonra insanlar yerlerinden ediliyorlar.
Sorunun bir boyutu, bundan sonra her bir şehir ve bölgenin bundan sonra etnik-mezhepsel özellikleriyle anılacak alması. “Madem bir arada yaşanamıyor, o zaman ayıralım” dendiğinde ortaya Hindistan meselesi çıkıyor. Bilindiği gibi 2.Dünya Savaşı sonrasında Hindistan yarımadası Pakistan, Hindistan ve Bangladeş olarak üç etnik-dini ülkeye bölünmüş, ayrıca “denetimli gerilim” gerektiğinde devreye girebilecek “ Keşmir gibi sorun adacıkları da bırakılmıştı. Sonra SSCB zımnen Hindistan’la, ABD ve Birleşik Krallık da alenen Pakistan’la ittifak kurmuşlardı.
Mübadele= zorla yerinden etme
Şehirlerin tahliyesi meselesi, aslında insanlığa karşı suçlara sürekli yenilerinin eklenmesi anlamına geliyor. Ancak ortada bir sorun var ki, o da tahliyelerin aslında yapılamaması.
İblid’den Halep’e gidecek olan konvoylardan birinde, kontrol noktasında duran bir otobüse bombalı saldırı yapıldı. Aralarında cips, çikolata gibi yiyecekler almaya çalışan çocukların da bulunduğu bu saldırıda şu ana kadar 128 kişi öldü, bunların 70 kadarı çocuk. Muhalifler ile yardım görevlilerinden insanlar da hayatını kaybetti.
Saldırının kimin tarafından gerçekleştirildiğinin bilinemediği açıklandı. Saldırı, adeta hazır bir araya toplanmış sivilleri nasıl bertaraf eder ve Halep’e ulaşmalarına engel oluruz mealindeki bir soruya verilen yanıt gibi gözüküyor. Ayrıca kimin yaptığının bilinememesi de pek mümkün değil. Eğer bu bir DEAŞ saldırısı olsaydı, Esad rejimi açıklamaktan hiç imtina etmezdi. Eğer Muhalifler olsaydı, yine Esad bunu sevinçle açıklardı. İhtimaller arasında kala kala kimlerin kaldığı belli. Dolayısıyla bilinmeze sevk etmek makul.
İnsanları tahliye sırasında katletmek, Muhaliflerle rejim arasındaki “mübadele” anlaşmasını tartışmaya açma amacı da taşıyor gibi.
Zorla yerinden etme= Suriye’nin geleceği
Mübadele meselesiyle birlikte Şam yönetiminin akıbeti birbirinden ayrılmaz iki konu ve gayet tabi siyasi haritayı da ilgilendiriyor. Son dönemde Suriye’de yaşananlar nedeniyle Esad’ın tek savunucusu durumunda kalan Rusya’nın da artık bu pozisyonunu savunamaz hale geldiği söylenebilir. ABD’nin askeri olarak müdahalesi, daha doğrusu “değmesi” sonrasında oyuna girmeye hazır olduğunu ilan ettiğini de hatırlatalım.
Basitçe, Rusya’nın sorumluluk paylaşma ihtiyacı ile ABD’nin paylaşıma talip hale geldiği bir momentum söz konusu. Tam da bu nedenle önümüzdeki hafta ABD ile Rusya, BM temsilcisi nezdinde Cenevre’de bir araya gelecek. ABD’nin Cenevre masasına güçlü biçimde oturacağı anlaşılıyor; dolayısıyla Suriye konusu artık bu iki ülkenin tasarrufunda olacak.
İyi haber, ABD ve Rusya Cenevre’de masa etrafındaki diğer oyuncuları, özellikle de Batılı ülkeleri pek dinlemeyecek. Kötü haber, İran’ı masa dışında bırakmaya hizmet eden bu süreçte Türkiye’nin de dışarıda tutulma ihtimali.
Hazır Türkiye’de yeni bir sayfa açılırken, yapıcı, olumlu ve Rusya ile ABD’nin eş zamanlı elini rahatlatacak bir paket sunarak Cenevre’ye ulaşmak mümkün olabilir.