Suriye maalesef Suriyeli olmayan güçlerin kirli savaşlarını yürüttükleri bir alan haline geldi.
Bu kirli savaştan zarar gören taraf ise bizzat Suriye halkı ve en uzun hududa (911 km) sahip komşusu Türkiye.
Birilerinin iddia ettiği gibi Suriye’nin bu hale gelmesinin sorumlusu Türkiye değildir, olmamıştır.
***
Türkiye sadece dikta yönetime karşı özgürlük direnişine geçen halkın yanında durmuştur.
Bu duruş meşruiyete dayalı isabetli bir duruştur. Çünkü devletlerin asli unsuru halktır, toprak da yönetim de halk için vardır.
Türkiye bu esası gözeterek halkın yanında yer almıştır.
Suriye’deki milli direniş eğer yedinci senesine ulaştıysa burada sorumlu olan Türkiye değil, zalim diktatörü korumak için sahaya inen güçlerdir.
***
Bu güçler öncelikle Şii milislerdir.
Hizbullah genel sekreterinin itirafıyla iki saat daha gecikselerdi Esed düşüyordu.
Şii milisler de zannedildiği gibi yalnızca Hizbullah’ın desteğiyle değil doğrudan İran’ın desteğiyle bu kirli savaşı sürdürmektedirler.
İran’da ortaya çıkan son kargaşada muhaliflerin gerekçelerinden birinin İran halkı mağduriyet yaşarken yönetimin Suriye’ye para aktarması olduğunu hatırlayalım!
***
Son günlerde Ğuta ve İdlib’de sivillere yönelik saldırıların arkasında da maalesef İran’ın desteklediği milisler vardır. Milisler karadan, Ruslar havadan sivil halka hayatı zehir etmektedirler.
Oysa Astana bildirgesine göre Rusya ve İran da çatışmasızlığın garantörleridir.
Rusya ve İran’ın saldırılarına Türkiye tepki gösterince de Putin hem Türkiye’yi kaybetmemek hem de saldırılara kılıf uydurmak için, ‘Bizler bazen sorumlu olduğumuz bölgelere hakim olamıyoruz’ bahanesinin arkasına sığınmıştır.
Şurası bir gerçektir ki Esed’in savaşacak gücü kuvveti yoktur. Meydanda rejim adına savaşanlar, terörle mücadele bahanesiyle sivilleri katledenler İran destekli milisler ve onlara hava desteği veren Ruslardır.
***
ABD ve İsrail’in İran’ı karıştırmasına karşı İran’ın yanında durmak gerektiğine inandığım gibi Suriye’de de bu kirli politikası sebebiyle İran’ın karşısında durmak gerektiğine inanıyorum.
Bu nedenle Türkiye’nin Rusya ve İran elçilerini dışişlerine çağırıp uyarmasını yerinde ve isabetli bir hamle olarak görüyorum.
Her ne kadar Türkiye Rusya İran üçlüsü, Suriye konusunda birlikte hareket etmek üzere anlaşmışlarsa da her üç ülkenin yaklaşımı da birbirinden farklıdır.
***
Rusya, Soçi öncesi Türkiye’yi kaybetmemek için çaba sarf etse de İran ile daha güçlü bir işbirliği içinde olduğu kesindir.
Türkiye bu zor denklem içinde hem kendi milli güvenliğini hem de Suriye halkının haklı taleplerini göz önünde bulundurarak hareket etmektedir.
Türkiye’yi zor durumda bırakanlar dost, ortak, müttefik ayaklarıyla terör örgütlerine ve diktatöre destek verenlerdir.
***
Bölgede teröre karşı ciddi mücadele veren tek ülke Türkiye’dir.
Türkiye terör örgütleriyle amansız bir şekilde mücadele verirken, ABD, Suriye rejimi ve destekçilerinin terör örgütlerine hayat öpücüğü vermeleri hayli düşündürücüdür.
Bence önemli olan sadece çıkar ilişkisiyle politika üretmek değil, insanlık ve tarih nazarında haklı olmaktır.
İşte Türkiye iki milyona yakın insanın sıkışıp kaldığı İdlib’de insan haklarından yana tavır koyarken Rusya ve İran sivillerin katledilmesine bahane uydurmakla meşguller!
Bütün bunlara rağmen Türkiye, özellikle de Rusya ile çok dikkatli bir diplomasi yürütmek zorundadır.
ABD’nin ileri karakolunu memnun etmek için hazırladığı senaryo dâhilinde terör örgütlerine alenen destek vermesi ve Rusya ile Türkiye’nin arasını açmak için hamleler yapması da kirli savaşın bir diğer boyutu maalesef.