Suriye’de ateşkes görüşmeleri sürmekle birlikte, bu konuda tarafların sözlerini tutup tutmamalarından daha önemli sorunlar olduğu anlaşılıyor. Ateşkes Suriye sorununun fiilen içinde yer alan devletler tarafından sağlanacak, dolayısıyla kararın ilan edilmesini de bu devletler arasındaki uzlaşı sağlayacak. Ancak Suriye’de savaşan taraflar resmi olarak devletler değil.
Suriye’de resmi olarak rejim ile muhalifler savaşıyor. DEAŞ, bu muhalefet denen grubun içinde mi, orası tam anlaşılabilir değil; zira hesapta hem muhalefet hem Rejim DEAŞ’la mücadele ediyor. Bu durumda DEAŞ’ın muhalifler içinde değerlendirilmesi oldukça zor. Bu arada hem DEAŞ’la mücadele eden, hem Rejim’i sınırlama çabası veren Türkiye, aynı zamanda YPG ile de mücadele ediyor; ama bir yandan Türkiye’yi tehdit eden YPG de DEAŞ’la savaş halinde. Alanda bir de İran’la organik bağı olan Şii milisler var; onlar da hem DEAŞ’la, hem muhalefetle hem de DEAŞ’la mücadele eden Türkiye ile çatışıyorlar.
Bu arada belirtmek gerekir ki, söz konusu karmaşık çatışma halleri Suriye’nin her ilinde, her şehrinde farklı kompozisyonlarda sürüyor. Üstelik sorun Suriye ile sınırlı da değil; bir de Irak var. Dolayısıyla Halep’teki denge Musul’a, Musul’daki koşullar Rakka’ya, oradaki doku El-Bab’a benzemiyor.
Türkiye ve İran’ın ikna edilmesi
Bölgedeki koşullar, Suriye’nin genelinde bir ateşkese olanak tanıyacak gibi değil; bu ancak sınırlı alanlar için geçerli olabilir. Buna da şükür denebilmesi için ise, İran, Türkiye ve Rusya’nın eş zamanlı olarak ikna olmalarını sağlayacak bazı garantilere ihtiyaç bulunuyor.
İran, etki alanının daralmasını ve Irak ile Suriye yönetimleri üzerindeki baskısını yitirmek istemiyor. Bunun bir diğer ifadesi, kendisinden boşalacak etki alanına Türkiye’nin girmesini istememek demek. Rusya, İran’ın alandaki sert varolma biçiminden ve etkisini artırma faaliyetlerinden rahatsız; dolayısıyla bu ülkeyi ikna etmeye de aday.
İran’ın bir miktar dahi olsa geri çekilmesi sağlanmadan ateşkes sağlanamayacağına göre, ona geri adım attıracak bazı ikna olanaklarına ihtiyaç bulunuyor. Muhtemelen Rusya, bölgede İran olduğu sürece DEAŞ gibi radikal grupları destekleyen “İran’ın rakipleri” durumundaki devletlerin ellerini çekmeyeceklerini ileri sürüyordur. Dolayısıyla bölgedeki dolaylı Suud etkisi yerine Türkiye’nin ikame edilmesinin normalleşmeye katkısı anlatılıyordur.
ABD’nin oyuna çağırılması
Öte yandan Rusya’nın Türkiye’yi ikna edeceği konular da olduğu anlaşılıyor. İkili ticari ilişkilerin geliştirilmesi bunların başında gelse de, Esad’ın durumu temel pazarlık konusu olsa gerek. Rusya, Esad’ın ipini İran’dan kendi ukdesine alma sözü vermiş, bu arada YPG’yi desteklemeyeceğini bildirmiş olabilir.
Bununla birlikte Rusya’nın söz konusu süreçte tüm tarafları, hele ki NATO üyesi Türkiye’yi tek başına ikna etmesi ve kısmi ateşkesi denetlemesi kolay değil. Tüm tarafları “ikna” halinde tutmaya Rusya’nın gücü yetmez; bir ortağa ihtiyacı var.
Öyle anlaşılıyor ki Rusya bu ortağın Trump ABD’si olmasında çok ısrarlı. Türkiye, İran ve Rusya’dan oluşan barış masasına ABD’yi davet etmesi, bunun göstergesi. Muhtemelen Rusya, ABD’nin masa yoluyla oyuna girmesi halinde YPG’yi bastırarak Türkiye’nin ikna edileceğini, DEAŞ’ın daha rahat sınırlanacağını ve İran’ın da geri çekilmesinin sağlanabileceğini hesaplıyor. ABD’nin bunu kabul etmemesi için neden yok; yeter ki tüm taraflar bu koşullara “razı” olsun.