Herkes kendi zaviyesinden ülkemizde bir kriz olduğundan bahsedebilir; kimine göre siyasi, kimine göre hukuki, kimine göre ekonomik... Bunların doğruluğu yanlışlığı, hangi maksatla söylenildiği ayrı mevzu. Hâdiselere bakış açısına göre değerlendirmelerin değişik değişik olması tabidir. Lâkin bugünün Türkiyesi’nde halkın yüzde yüzüne yakınının ittifak ettiği krizin adı “Aile krizi”.
Cemiyetin temeli aile için Türkiye’de artık “alarm zilleri çalıyor” deyimi kifâyetsiz kalıyor. Mübâlağa yapmıyorum. Devletin yayımladığı istatistiklere bakıldığında da görülecektir içinde bulunduğumuz hâlin vahameti. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2017 verilerine göre bir önceki yıla nisbetle evlenme oranında yüzde 4.2 düşüş varken boşanma oranında yüzde 1.8 artış var. 2017’de 569 bin 459 ailenin temeli atılırken 128 bin 411 aile de yıkılmış. Bitmesine 2 ay kalan 2018 yılının verilerinin menfi mânâda daha da yüksek çıkacağı düşünülüyor. Bu rakamlarla aile yıkımı mevzusunda Batı’yla boy ölçüşeceğimiz günlere gelmemiz yarından da yakın, ne kadar övünsek az!..
Ailenin yıkılmasıyla boşananlar arasında problemler biteceğine, aralarında neler yaşanmışsa o yaşananların defteri dürülüp mazi çöplüğüne atılacağına, maalesef yeni problemlerin boş yer bırakmadığı cilt cilt defterler yazılıyor. Oysaki bir evlilik, bir anlaşma bitmiş ve taraflar ayrılmış. Yapılması gereken ne? Herkesin kendi yoluna gitmesi ama öyle olmuyor. Siz isteseniz de istemeseniz de bir ömür boyu, kapatmayı arzuladığınız defteri devlet açık tutuyor.
Süresiz nafaka mevzusu mâlûmunuzdur. Derin bir yara hâline gelen süresiz nafaka sebebiyle toplumda yozlaşma had safhada. Boşanan kadınların erkekler üzerinde bir işkence yöntemi olarak uyguladıkları süresiz nafaka bir gelir kapısı olmuş. Boşanmak için evlenen kadınlar diye bir tür üreten süresiz nafaka bataklığı bir an evvel kurutulmazsa ne aile kalacak, ne toplum.
Aldığı nafaka kesilmesin diye evlilik dışı ilişki yaşayanlar, “İkinci defa evlenip kısa sürede de boşanırsam ilk boşanmadan kazandığım nafakayı da almaya devam edebilir miyim” diye avukat kapılarını aşındırıp kanun maddelerinin açıklarını arayanlar, eski eşine açtığı nafaka davasına sevgilisinin kucağında gelenler... Daha ne rezillikler ne rezillikler. Görüyorsunuz değil mi süresiz nafaka adlı bataklığın ürettiği mikropları. Eğer tedbir alınmazsa bu mikroplar cemiyetin tüm hücrelerini işgal edecek.
Süresiz nafaka bataklığına ve ondan evvel aile yıkımına karşı lütfen Batı’ya bakıp da tedbir almaya kalkmayın. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışının neşet ettiği kök’e dönmeniz yeterli. O kök bizlere, insan fıtratına aykırı olanı değil insan fıtratına en uygun yolu gösterecektir. Medeniyet, medenilik o köktedir. Erkeğiyle kadınıyla cemiyet olarak içinde bulunduğumuz ahlâki düşüklükten ancak böyle kurtulabiliriz.