İdlib’in Han Şeyhun kasabasında kimyasal silahla öldürülen, minik cenazelerini sokaklardan topladığımız o çocuklar, öldükleriyle kalacaklar, bilin. Tıpkı, 7 yıllık kanlı hesaplaşmanın girdabında kaybolup gitmiş on binlerce çocuk gibi...
Han Şeyhun’da sarin gazı (veya benzer öldürücü bir gaz) kullanıldı. İsrail istihbaratına ulaşan bilgiler, kimyasal saldırının Baas rejiminin “en üst noktasından” gelen emirle yapıldığı yönünde. Silahın, 2013 yılında yapılan Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması anlaşmasından saklanmış olduğu da belirtiliyor, zaten, Baas’ın son iki yıldır yeniden kimyasal silah ürettiği de biliniyor.
Diktatör Beşar ve destekçileri o çocukları iki nedenden öldürdü: 1- Silah kullanıldığında Trump yönetiminin muhtemel tepkisini ölçtüler, 2- Direnişi bir türlü sonlandırmayan muhalefete büyük bir gözdağı verdiler.
Yüksek ihtimal; yanlarına kar kalacağıdır.
ABD’den radikal adım beklemeyin
Rusya’nın Beşar’ın kimyasal saldırısından haberdar olup olmadığı bir soru işaretiydi, kısa zamanda cevabı aldık, Rusya Savunma Bakanlığı, Baas uçaklarının bir cephaneliği bombalaması sonucu ortaya çıkan gazlardan söz ediyor.
Trumpyönetimi, saldırının Beşar’ın işi olduğunu söyledi ama böyle bir olaydan sonra bile, Beşar’dan kurtulunması çağrısının pratik sonucu olmadığını vurguladı. New York Times açıklamayı güzel yorumlamış: Trump “önce Amerika” sloganıyla Beyaz Saray’a geldiği için Amerikalıları doğrudan tehdit eden gelişmelerden kendini sorumlu görüyor, başka ulusların içindeki hesaplaşmalara demokrasi ve insan hakları gibi kavramlarla karışmaya niyeti yok.
Doğur bir analiz. Trump, Mısır askeri diktatörü Sisi’yi Beyaz Saray’da kırmızı halılar ile karşıladı, bu diktatörün ülkesinde yaşanılan ağır insan hakları ihlalleri ile ilgili tek kelime etmedi!..
Beşar’a ilettiği “görevde kalacaksın” mesajları da Ortadoğu’da sırtını milletine dayamış siyasetçiler ile değil, diktatör ve krallarla çalışma çıkarcılığının sembolü oluyor.
Dünya için Han Şeyhun’da kimyasal silahla öldürülen o çocuklar sıradan bir kınama malzemesinden başka bir şey değil, görüyor, yaşıyoruz.
Sünni Müslümanlar: Silah kobayları
İşin gerçeği acıdır: Irak-Suriye coğrafyası bugün, küresel güçlerin yeni silah deneme alanına dönmüş durumda!.. ABD, Rusya ve diğer “silah üreten devletler”, yüzlerce yeni savaş malzemesini bu coğrafyada deniyor, etkilerini Sünni Müslümanları kobay olarak kullanarak ölçüyorlar.
Kadim coğrafyanın iki Sünni kenti Halep ve Musul artık yok!.. Halep’i Ruslar, Musul’u ise Amerikalılar yok etti. Bunun için, 2014 yılında birden ortaya çıkarılan ve palazlanmasına da bir süre izin verilen DEAŞ isimli nesebi belli olmayan bir çeteyi kullandılar.
Rusya’nın Suriye’deki müttefikinin İran ve Hizbullah, Musul harekatında görüldüğü gibi Amerika’nın Irak’taki müttefikinin İran yanlısı Şii yönetim ve Haşdi Şabi’nin olması bir tesadüf mü sanıyorsunuz, hayır. Bitmedi. ABD aynı zamanda, Suriye’nin geniş Sünni coğrafyasını “DEAŞ’tan kurtarma sözde operasyonlarını” neden, ÖSO ile değil, PKK ile yapıyor sanıyorsunuz.
Hedef açıktır: Ortadoğu’nun Sünni coğrafyasını önümüzdeki 50 yıl kendine gelmeyecek ölçüde bölüp, parçalamak ve bu toprakları, Baas ordusu, Hizbullah, Haşdi Şabi, PKK-YPG veya Peşmerge gibi “küresel güçlerin fiili işgal piyonlarına” teslim etmek.
Kerkük’e o bayrak, bir siyasi fantezi olarak mı çekildi diye mi düşünüyorsunuz, geçiniz.
Emperyalizm, kadim Sünni coğrafyanın istikrarlı bir siyasi yapılanma gerçekleştirdiğinde “oyunu bozan” kimlik taşıdığını çok iyi biliyor. Emeviler-Abbasiler’den Selçuklu-Osmanlı’ya uzanan tarih zinciri bunun büyük kanıtı...
Şu anda süren “etnik temizlik” o coğrafyanın köle yapılması gayretidir.
Türk milleti, 15 Temmuz’dayüz yıllık bir planın beline “halifenin kılıcını” sapladı, öfkeleri ve Washington-Berlin hattından başlayıp Münbiç-Şengal’e uzanan büyük kuşatmanın nedeni bu!..
Şimdi anlıyoruz, Suriye halkına destek veren stratejimize, “Sünnici dış politika” diye saldıran o kalemlerin bağlı oldukları mahfelleri...
Şimdi anlıyoruz “özgürlük-demokrasi” kelimelerini PKK’nın kucağına koyarak kirleten sözde “aydınların” veya suret-i haktan gözüküp İran’ın yanında dizilen sözde “ulusalcıların” nerelerden beslendiklerini...
Şimdi anlıyoruz, milletin 15 Temmuz direnişini “kontrollü darbe” saçmalıklarıyla küçültüp, belki de bir başka kimlikle yenisine zemin hazırlama telaşlarını...
Yemeyiz, bilin... Hesaplaşırız...