Yarın İstanbul’da seçim var.
Hakikati boğmak isteyen iç-dış şebekeye rağmen söylenmesi gereken her şeyi söyledik.
İstanbul’u AK Parti’den almak istiyorlar, çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni sorgulamanın yolunu açacaklar, dedik. Dışarının tezgâhladığı kur/döviz saldırıları, AK Parti içinden yeni parti çıkarma hamleleri ile ekonomik/siyasi kaosun taşlarını döşeyecekler, dedik.
Asla bir araya gelmeleri mümkün olmayan CHP-HDP-İYİ Parti-Saadet Partisi, “Erdoğansız Türkiye” histerisi için bir araya geldiler. İmamoğlu, bulunmaz Bursa kumaşı değildi ama ona bir kurtarıcı gibi sarıldılar. İstanbul için seçimi belediye seçimi olarak görmediler. Görseydiler, İyi Parti ve HDP bir aday gösterirdi. Saadet Partisi, kazanma ihtimali sıfır olduğu halde, sırf CHP’li adayın işine yarasın diye aday göstermekte ısrar etmezdi.
Batı; ABD ve Avrupa Birliği, İmamoğlu lehine Türkiye’ye baskı yaptılar. Almanya’nın bir önceki Cumhurbaşkanı daha mazbatasını almadan İstanbul’a geldi ve İmamoğlu’nu tebrik etti. Paris Belediye başkanı 31 Mart’ın hemen ertesinde destek mesajı yayınladı. ABD Dışişleri Bakanlığı “mazbatayı geciktirmeyin, buraya not ediyoruz” diye küstahlık yaptı.
CHP ve şürekâsının; siyasî hırs ve Erdoğan düşmanlığı ile gözü öylesine dönmüştü ki, biri de çıkıp ABD’ye, Avrupa’ya “bizim içişlerimize niye karışıyorsunuz” demedi/diyemedi.
Demek ki, “İmamoğlu projesi” bir küresel projeydi. İçinde İsrail de vardı. HDP’nin Kürtçe bilmeyen eşbaşkanı Sezai Temelli, İmamoğlu’na destek çağrıları yaparken Mardin Kızıltepe’de “buralar vaat edilmiş topraklar” diyerek, Siyonist emellerine açıktan hizmet etme mesajını vermekte bir beis görmedi.
PKK ve FETÖ de sahaya indi. Kandil’den, İmamoğlu’nun desteklenmesi için talimat üstüne talimat geldi. Pensilvanya, ABD’nin talimatıyla Mısır’daki Sisi darbesinde yaptığı sosyal medya saldırısını başlattı.
31 Mart seçimlerinde FETÖ organizasyonu ile oyları çaldılar. Hırsızlık ortaya çıkınca AK Parti, millet iradesinin tecellisi için bütün oyların sayımını istedi. CHP, oyların tamamının sayılmasını İstanbul İl Seçim Kurulu’na yaptığı bir gece operasyonu ile engelledi. Çünkü oyların tamamının sayılması halinde İmamoğlu’nun seçimi kaybettiğini gördüler.
Bu hakikate rağmen “Mazbatamızı elimizden aldılar, İmamoğlu’nun hakkı yendi, bizi mağdur ettiler” algısı ile zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmaya kalktılar.
Bunların hepsini söyledik.
Sonra İmamoğlu, devletin valisi için “vali itlik” yaptı diye küfür etti. Yetmedi yalan ve inkâr yoluna saptı; “basitlik yaptı dedim, bas çıkmadı, itlik yaptı diye duyuldu” diye rezalete imza attı.
Bunu gördük.
Sonra ortak canlı yayın için “tarafsız-objektif” geçinen bir moderatörün İmamoğlu ile bir otel odasında görüştükleri ortaya çıktı. O moderatör Binali Bey’le görüşmediği halde görüştüm dedi. Yalan söylediği ortaya çıkınca “telefonla görüştüm” dedi. İmamoğlu ile görüştüğünden kimseye bahsetmediği de ortaya çıktı.
Bir de yalan ve inkâr yoluna saptılar. 46 dakika görüştükleri halde 3-5 dakika, 15-20 dakika görüştük dediler. Ahlaksızlık yapmayan, niye 46 dakikayı 3-5 dakikaya indirip yalan söylesin?
Bunu da gördük…
Bütün bunlar, bütün söylediklerimiz, “Binali Yıldırım kazanmalı” diye şahitlik yapıyor…
Şahsen ben İstanbul’a hizmet adına; Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun donanım, liyakat, tecrübe, adamlık bakımından karşılaştırılmasından rahatsızım.
Binali Bey’e büyük haksızlık bu.
Bunlara rağmen 23 Haziran akşamı ne sonuç çıkarsa çıksın, kader planında doğru olan odur.
Olanda hayır vardır.