Genç insanın 8 sorumluluğu yazı dizisine devam ediyorum. Daha önce bu 8 sorumluluğu şöyle tanımlamıştım: Varoluşun anlamını kavramak, entelektüel bir zihin geliştirmek, ahlaklı ve erdemli davranışlar geliştirmek, sosyal bağlar inşa etmek, yeteneklerini geliştirmek, akademik veya meslek kariyeri kurmak, bedeni eğitmek ve sağlığı korumak, eşini bulmak ve aile hayatı sürdürmek.
Daha önceki yazılarımda varoluşun anlamını kavramak, entelektüel bir zihin geliştirmek, ahlaklı ve erdemli davranışlar geliştirmek üzerine yazmıştım. Bugün 4. Sorumluluk olan “sosyal bağlar inşa etmek” üzerine yazacağım.
İnsan aidiyet duyan ve bağlanan bir varlıktır
İnsan hem kendini kendisiyle hem de başkalarıyla birlikte tanımlar. İnsan aidiyet duyan ve bağlanan bir varlıktır. Ailemize, akrabalarımıza, sosyal grubumuza, cemaatimize, dindaşlarımıza hem aidiyet duyarız hem de onlarla duygusal olarak bağlanırız. Aidiyet duymak, onlarla kader birliği yapmaktır. Kendimizi onların bir parçası olarak görürüz. Onlara bağlandığımız zaman onların acısı acımız haline gelir. Bu sebeple Filistin’e bir bomba düştüğünde bomba aynı zamanda bizim iç dünyamıza düşer, içimiz yanar, uykularımız kaçar.
Sosyal kimliklerimiz, aidiyetlerimiz ve duygusal bağlanmalarımız üzerinden oluşur. Bu anlamda her insan teki başkalarıyla anlamlı ve derin sosyal bağlar kurma sorumluluğuna da sahiptir. Başkalarıyla kurduğumuz yakın sosyal bağlar bireysel mutluluğumuzun kaynağı olduğu kadar, sosyal düzen için de gereklidir. Arkadaşlık, dostluk, cemiyet ilişkileri insanı geliştirir.
Bireysel kimlik ve grup kimliğinin dengesini kurmak
Hem birey olmak hem de bir grubun üyesi olmak mümkündür. Bireysel kimliğimizin yok olmadan, sosyal topluluklar içinde olabiliriz. Benliğimizi yok edecek şekilde bir topluluğun içinde erimek, bireyselliğini kaybetmek varoluşa aykırı bir durum. Nihayetinde her insan teki kendi hesabını kendisi verecek. Hiç bir gruba üye olmayacak, bir topluluğa aidiyet duymayacak kadar birey olmak da tersinden bir sorun. Bireysel kimliğimiz ile grup bağlılığımız arasında bir denge kurmalıyız.
Sosyal izolasyon başka uzlet başka
İçinde uzlet, tefekkür için çekilme barındırmayan bir sosyal izolasyon, insan zihnine zarar verir. Sosyal izolasyon, insanın anlamlı sosyal ilişkiler kurmaksızın tek başına kalmasıdır. Sosyal izolasyon durumunda, bu tek başına kalma hali bir uzlet veya tefekkür hali değildir. Kişi farklı gerekçelerle diğer insanlardan uzak kalmış, onlarla arkadaş veya dost olamamıştır.
İnsanın geçici olarak kendi başına kalması, tefekkür etmesi, geçici uzlet hali yaşaması ise sosyal izolasyon değildir. Tefekkür süresince yalnız başına kalan kişi, sosyal dünyaya daha kamil olarak katılacak hale gelir. Bu anlamda uzlet hem geçicidir, hem insanı büyütür hem de topluluk içinde o kişiyi daha fonksiyonel bir hale getirir.
Sosyal bağlarımızın fotoğrafını çekmek
Sosyal bağlarımızın fotoğrafını çekip durum tespiti yaparak işe başlayabiliriz. Bu fotoğraf çekmek üç boyutludur. İlki iç içe geçmiş halkalar şeklinde dostlarımız, arkadaşlarımız ve tanıdıklarımızı listelemektir. İkinci boyut, gruplarla bağlarımızı gözden geçirmektir. Aidiyet duyduğumuz sosyal grupları listeleyip bu gruplarla ilişkilerimizin niteliği üzerine düşünebiliriz. Üçüncü boyut ise bu gruplarla ilişkilerimizde bireysel kimlik ile grup kimliğimiz arasında denge halinin olup olmadığımıza bakmalıyız.
Sonuç olarak, genç insanın yapması gereken sorumluluklarından biri de, diğer insanlarla sosyal bağlar inşa etmesi, aidiyet duyması ve duygusal bağlar geliştirmesidir. Yalnız, grup üyeliği ve bağları oluştururken, bireysel kimliğini yok etmemeli, dünyaya kendi gözü ve zihni üzerinden bakmaktan vaz geçilmemelidir. Bu anlamda her insan teki son noktada kendinden sorumludur.