Bugün, İslam ve güçlü Türkiye düşmanı çevrelerin oyuncağı ezoterik bir zümrenin kendisini mesih/mehdi zanneden birşarlatanın talimatıyla kalkıştığı kanlı darbe girişiminin ikinci yıldönümü.
Cumhurbaşkanının direnişi ve çağrısıyla milletin canı pahasına önlediği hain darbe girişiminin ikinci yıldönümü.
Unutulmaması, hatırlanması ve benzeri sapkınlıklara karşı teyakkuz halinde olunması gereken bir darbe girişiminin yıldönümü.
***
Cuma günü camilerdeFETÖ konulu bir hutbe irad edildi. Sahih İslam vurgusu yapıldı.
Diyaneti bu duyarlılığı için kutluyorum.
Ancak sorun hutbelerle çözülemeyecek kadar derin.
Çünkü mesele sadece FETÖ değil, asıl mesele onu üreten sistem.
FETÖ açık verdi gereği yapılıyor.
***
Hafta içinde bir başka ezoterik cemaate daha operasyon düzenlendi.
İlginçtir o cemaat da önderlerini mehdi zanneden bikinili mayolu kadınlarla temayüz etmiş dini argüman kullanan bir topluluk.
Kendi hevalarına göre yaptıkları yorumlarla dini istismar eden, kullanan bir topluluk.
Atılan suçlara bakılırsa dini kullanarak haramları çiğnemekte beis görmeyen bir topluluk.
FETÖ de aynı şekilde haram helal sınırını ihlal etmiş masumların canına kıyacak kadar yoldan çıkmıştı.
Her iki cemaatın da Türkiye düşmanı kimi dış güçlerle ilişkileri, üzerinde durulması gereken ayrı bir bahis.
***
Ülkede bir asra yakın zamandan beri yürütülen eğitim öğretim sistemi devam ettiği sürece bu tür sapıklıklara şahit olmamız kaçınılmazdır.
Unutulmamalıdır ki, FETÖ de diğer sapkın gruplar da dini eğitim ve öğretim yasaklandığında mesele halloldu zannedenlerin eseridir.
Yer altına inen tarikatlar/cemaatler denetim dışında kalınca bu tür sapkınlıklar kaçınılmazdır.
***
Ben cemaatleri ve tarikatları sivil toplum örgütü olarak gören ve şeffaf bir şekilde örgütlenmesi gerektiğine inanan biriyim.
Ama hiçbir dönemde laik olmayan sistem, laiklik adı altında dine müdahale ede ede kimi dindarları denetim dışındaki sapkın cemaatlerin kucağına itmiştir.
Diyanet işlerinin icra erkine bağlı olduğu bir ülke asla laik olamaz.
Bence doğru olan din ve devletin birbirinden ayrılması değil, ilişkilerin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesidir.
Dolayısıyla Türkiye’deki uygulama yöntemi doğru, içeriği yanlıştır.
***
Yani diyanetin devletle ilişkili olması doğrudur ama bu ilişki dini baskı altına almak şeklinde kullanıldığı için tepkilere yol açmış ve ezoterik cemaatleri güçlendirmiştir.
AK Parti iktidarları bu baskıyı önemli oranda azaltmıştır, lakin atı alan Üsküdar’ı geçtiği için FETÖ benzeri oluşumlar toplumda küçümsenmeyecek boyutlarda taraftar edinmiştir.
Maalesef çeşitli vakıf dernek yurt ve benzeri kılıflar altında beyin yıkamaya devam etmektedir.
Devletin din düşmanlığı yapmadan bunlarla mücadelesi milli güvenliğimiz için gereklidir.
***
Zararın neresinden dönülse kârdır.
Cemaat ve tarikatları denetim altına almak için önce onlara meşru zeminde faaliyet imkanı tanınmalıdır. Nasıl RTÜK radyo ve televizyonların denetimini sağlıyorsa cemaat ve tarikatların denetimini yapacak bir kurum ya da diyanet nezdinde bir bölüm ihdas edilmelidir.
Mesela, Osmanlı’da Meclis-i Meşayıh adı altında tarikatları kontrol eden bir kurul vardı.
En önemlisi de anaokulundan üniversite son sınıfa kadar Sahih İslam’ı öğretecek bir eğitim öğretim sistemine geçmek gerekir. Sahih İslam hastalıklara karşı yapılan aşı gibi sapıklıklara karşı en etkili önleyici tedbirdir.
Yeni milli eğitim bakanından beklentimiz evlatlarının türlü sapkınlıklara düşmemesi için bu alanı ihmal etmemesidir.
Tabii bu arada Anayasanın 174. maddesini gözden geçirmek de elzemdir.