Dün, ego problemleri yaşayan Muharrem İnce’ye hafiften dokundurmuş, Kılıçdaroğlu taraftarlarının ve bu arada “müptezel mebus”un yağlarını eritmiştim.
Bir “kişi” değil, “halet” vardı karşımızda...
Kendisinden söz etme gereği duyduğunda “Cumhurbaşkanı adayı olarak ben...” ifadesini kullanan, bir “haksızlıkla” karşılaştığında “Bunları Muharrem İnce’ye değil değil, Cumhurbaşkanı adayına yapıyorsunuz” diyen oldukça tuhaf bir halet.
Bu “halet”e güvenilmezdi.
Bu “halet”e ülke teslim edilmezdi.
Nitekim güvenilmedi. Partisinden fazla oy alsa da, yüzde 30’ların üzerine çıkmasına izin verilmedi.
Üstelik “öfke kontrolü sorunu” olan ve nerede patlayacağı bilinmez bir tuhaf vaka...
İnce’ye dokundurdum ama buradan bir “Kılıçdaroğlu savunusu” çıkmaz.
Dolayısıyla, ego problemleri yaşayan İnce’ye karşı tercih edilecek kişi, “yalancılığı” mahkemece tescil edilmiş Kılıçdaroğlu olmamalıdır.
İnce seçilseydi (yani “genel başkan” olabilseydi) biraz eğlenirdik...
Dangıl dungul konuşurdu, gülerdik.
Mesela, “Dün Amerikalılar yine aradı. ‘Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yle mi görüşüyoruz?’ dediler, ‘buyurun benim’ dedim” diye başlardı, gülmekten bir hal olurduk.
Kılıçdaroğlu o kadar tüketti ki, eğlenemiyoruz bile.
İkrah ediyoruz sadece.
İkrah ediyoruz ve “Böylesi gelmedi, gelmeyecek” diyoruz.
Seçimin üzerinden geçmiş üç ay, partiler önümüzdeki yerel seçimler için hazırlık yapıyor ve neredeyse bütün adaylarını belirlemiş durumdalar, bizimki Parti Meclisi’ni toplamış, 24 Haziran seçimlerini değerlendiriyor.
Hayır, değerlendirmiyor... Yenilgiye mazeret arıyor.
Suçluyu da bulmuş durumda:
Muharrem İnce...
Efendim, aslında genel başkanlık koltuğunu Muharrem İnce’ye devredecekmiş de, iş başka noktalara gitmiş... İnce’ye güvenemiyormuş artık.
Bu sözleri, hem 24 Haziran hezimetinin, hem de önümüzdeki seçimde alınacak kötü sonucun mazeret beyanı olarak kullanıyor ve istikbaldeki yenilgiyi “şimdiden” Muharrem İnce’ye fatura ediyor.
Sormazlar mı adama?
Madem güvenmiyordun, niçin Cumhurbaşkanı adayı yaptın?
Hadi Cumhurbaşkanı adayı yaptın, niçin bir de Parti Meclisi’ni toplayıp, “Derin devletle kırıştırıyor! İş başka noktalara gidiyor! Güvenmiyorum...” diye arkasından atıp tutuyorsun?
Diyelim ki İnce derin devletle kırıştırıyor ve “derin devletin genel başkan adayı” olarak CHP’ye çakıldı...
Sen yakın zamana kadar kimlerle, hangi güç merkezleriyle kırıştırıyordun?
Seni CHP’ye kim çaktı?
Hangi delege tercihiyle, hangi taban baskısıyla, hangi başarı öyküsüyle gelip CHP genel başkanlığına kuruldun?
İlaveten, elindeki tapeleri, illegal dinleme kayıtlarını, FETÖ mamulü kirli varakayı, “kontrollü darbe” suflelerini, Soros ve TESEV bağlantılarını nasıl açıklamayı düşünüyorsun?
Sezgin Tanrıkulu’nu CHP’ye kim çaktı?
Mustafa Kemal’e “kefere” diyen Mehmet Bekaroğlu’nu kim çaktı?
MİT TIR’ları kumpasçılarını kim çaktı?
PKK destekçisi Canan Kaftancıoğlu’nu ve mutemet Heval’leri kim çaktı?
Uzatılabilir...
Haa, bir de Abdüllatif Şener var... Milli Görüş yancılığından CHP mebusluğuna terfi etmiş şarap uzmanı... “Şarabın tadından başka her şeyini bilir”miş.
Bunları yazıyorum ama esasında bana ne.
CHP’liler düşünsün...
CHP’liler, “Ego problemleri yaşayan İnce’yle, yalancılığı mahkemece tescillenmiş Kılıçdaroğlu’na mahkûm muyuz?” diye sorsunlar.
Olabiliyorsa, uygun bir aday bulsunlar.
Benden bu kadar!