İP’li Meral Akşener, YSK’nın “iptal” kararını 28 Şubat darbesine benzetmiş.
Benzetsin de...
Naçizane, “benzetme yapma hakkına” sahip bulunduğunu düşünmüyorum...
Evet, İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde “dik” diyebileceğimiz bir “duruş” sergiledi. 28 Şubat’ın dumanlı havası içinde, bu duruşun sahici olduğu yönünde bazı kanaatlerin oluşmasına yol açtı... Ama hepsi o kadardı...
Sonra ortalıktan kayboldu.
Kaybolmakla kalsa... Güç ve iktidar sahipleri neyi murat ediyorsa, onu seslendiren açıklamalar yaptı.
Hatırlayalım:
Darbe (yani 28 Şubat darbesi) başarılı olunca, Meral Hanım, önce İçişleri Bakanlığı yaptığı “devrik” hükümeti suçladı. (Mensubu bulunduğu hükümete o akıbeti reva görenlere tek laf etmeden...)
Sonra partisinden istifa etti...
Evet, istifa etti...
Daha doğru bir ifadeyle, “darbe mağduru” olan DYP’yi bırakıp kaçtı...
Bir bakıma, darbeyi alkışlayanların (müstafi DYP’lilerin) yanına savruldu.
Gazeteci Fuat Uğur, bu vetireyi şöyle anlatıyor: “28 Şubat’ta DYP-Refah Partisi koalisyonu darbeyle indirilmiş ve ardından 18 Nisan 1999 seçimleri yapılmıştı. Tansu Çiller’li DYP yüzde 12 oy almış ve muhalefete düşmüştü. / Meral Akşener yeni siyasi sergüzeştine işte o noktada başladı. Gemileri ilk terk eden olma konusundaki becerisini gösterdi ve partisinden istifa etti. İktidar olduğu dönemde ANAP’lı bakan Güneş Taner’le yaptığı mukavva fabrikası pazarlığıyla ilgili konuşmasının dinleme kayıtlarını sızdırdığı Ertuğrul Özkök ve Aydın Doğan’ın gazetesi Hürriyet’e röportaj verdi. Orada ‘Ne oldu da Tansu Çiller’i terk ettiniz?’ sorusunu ‘Partideki hatalar nedeniyle ağır bir yenilgi alınması ve özeleştiri yapılmaması’ diye yanıtladı. Daha neler demedi ki o söyleşide. Çiller’in kendisini kullandığını, seçim sonrasında bir danışmanıyla kendisinin parti içi muhalefet cephesine katılıp katılmadığını kontrol ettirdiğini (Çiller kendisine ne kadar güvendiyse artık), kullanılmaktan pişman olduğunu, arkadaşlarının kendisine tetikçi dediğini... / Ama Milliyet’e verdiği röportajda dozu daha da artırıp Çiller için ‘yalancı’ dedi ve şöyle devam etti: ‘Teşkilatımız onu savunmak için gayret etmekten, çaba göstermekten yoruldular. Liderimiz için yalancı, vefasız ve güvenilmez kavramları karşımıza çıkıyor. Bu kavramları destekleyen olaylar da var...’”
İşbu Meral Akşener, (sonradan neferi haline geldiği) 28 Şubat üzerinden, YSK’nın iptal kararını itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Bir de buyuruyor ki, “Büyük Türk milletine söz veriyorum. Türkiye Venezuela ya da Kuzey Kore olmayacak. Gün darbeye karşı hukuk saflarında buluşma günüdür. Gün, kaos ve çatışma isteyenlere karşı dik durma günüdür...”
Hadi Kuzey Kore’yi anladık...
Belli ki, mevcut yönetimi, Kuzey Kore’deki yönetime benzetiyor...
Peki, Venezuela benzetmesinin esbabı nedir?
Kim Maduro, kim Guaido?
Soralım o halde hanımefendiye:
Erdoğan’a Maduroluğu layık görüyorsanız (ki, sizin gözünüzdeki yeri budur), sizlerin, yani bütün bir muhalefet cephesinin pozisyonu nedir Meral Hanım?
Ülkenizi Venezuela’ya benzettiğinize göre, Guaido rolüne kolay kolay “hayır” demeyeceksiniz.
Bu rol size büyük Türk milleti önünde şeref kazandırır mı?
Sanmam...
Rol modeliniz Guaido, iki gün önce ABD Başkanı Trump’a çağrıda bulundu... “Ordunuzu gönderin, Maduro’yu birlikte devirelim” dedi.
Siz hangi orduyu yardıma çağıracaksınız Erdoğan yönetimine son vermek için?
PKK ve FETÖ’den de destek isteyecek misiniz?