Kuzey Irak’ta yapılan referandum, siyasi Kürtçülüğün ulaştığı aşamayı ve hali pür melali göstermek açısından ibret vericidir. Kürdistan hayaliyle yanıp tutuşan Barzani kendi halkına açıkça ihanet etti. Kürtlerin geleceğini karartacak, onların aynı toplumdaki farklı halklarla ve komşu milletlerle barış içinde yaşamasını sabote edecek bir siyasi adım, Kürtlere açıkça ihanet etmektir.
Siyasi Kürtçülüğün ulaştığı popülist çizgi makul, meşru, rasyonel olanı kaldırıp bir kenara attı. Bu çıkış aynı zamanda Irak halkına ve komşu Türk milletine yönelik bir ihanettir.
Bölgesel yönetimin ayakları üzerinde durması ve gelişmesi için her türlü desteği veren Türkiye’yi yok saymak basiretsiz bir politikadır.
Popülizm hep daha fazlasını ister ama kısa dönemli kazanç için uzun dönemli kaybı göze alır. Kuzey Irak yönetimi Irak’taki Kürtlerin istikbalini karartacak şekilde irrasyonel işlere girişmiştir.
Siyasi Kürtçülük kavmiyetçiliği ve ırk üstünlüğünü esas alır, ayrılıkçılık temelinde hareket eder. Barzani’nin siyasi Kürtçülüğü Kuzey Irak’taki diğer etnik ve mezhebi unsurları yok sayan ve baskılayan dayatmacı bir yönetim ortaya çıkarmıştır. İşgal edilen tartışmalı bölgeler, demografik yapısı değiştirilen iller, iradesi hiçe sayılan etnik gruplar…Barzani yönetiminin etnik milliyetçiliği esas alan yönetimi oldubittiler üzerinden toplumsal zenginliğini budamak, tüm farklılıklar üzerinde metazori bir hâkimiyet kurmak istemektedir.
Siyasi Kürtçülüğün ortaya koyduğu siyasi model daha işin başında tek tipçi ve baskıcı ulus devlet totaliterizmine dönüşmüştür.
Barzani’nin Kürtlere ve komşu halklara ikinci ihaneti, uzun yıllardan sonra elde edilen siyasi birikimi İsrail başta olmak üzere farklı güç odaklarına peşkeş çekmesidir. Kuzey Irak’taki Kürt varlığını, küresel güçlerin uydusu haline getirmek Kürtlere yapılabilecek en büyük kötülüktür.
PYD, (ABD)-İsrail ittifakıyla bölgede Kürt devletçikleri senaryosuna alet olmak, Ortadoğu’ya kalıcı istikrarsızlık ve ızdıraplar getirecektir. Halkının huzur ve selametini düşünen bir lider halkını ateşe atmak anlamına gelen böyle bir zehirli işbirliğinden uzak durmalıydı.
Kuzey Irak’ta bağımsız, Suriye’de özerk yönetim planı aynı senaryonun basamakları olarak görünüyor.Irak ve Suriye’deki kaos ve ardından ortaya atılan DEAŞ bahanesiyle alanı genişletilen siyasi Kürtçüler… Toprak işgalleri, farkı olanı ezmek ve oldubittiyle küçük devletçikler kurmak… Emperyalist güçlerin taşeronu olarak hizmet verip işbirlikçi yönetimlere sahip olmak... Siyasi Kürtçüler böyle bir oyun oynayarak başarıya ulaşacaklarını düşünüyorlar! Oysa bu bir başarı değil bölgede çıbanbaşı olmaktır ve her şeylerini kaybedecekleri maceralara sürüklenmektir.
Anlaşılan o ki, bütün bunlar olurken birileri Türkiye’nin sessiz, çaresiz ve seyirci kalacağını düşünmüş. Belki de FETÖ’cülerin askeri darbesinin başarılı olacağı ve Türkiye’de bu bölgesel senaryolara ses çıkarmayacak bir kukla rejim olacağı varsayılmış...
Türkiye’de de siyasi Kürtçülük intihara yeltenmiş ve kendisini dar bir alana hapsetmiş durumda. PKK’nın ‘devrimci halk savaşı’ stratejisi ve HDP’nin bu doğrultudaki meydan okumaları kendi altlarını oydu. Kürtlerin demokratik kazanımları yerine kendi hâkimiyetlerinde otonom yönetim kurma sevdası hayal kırıklığına uğramalarıyla sonuçlandı. PKK/HDP’nin hükümetin iyi niyetli adımlarını sabote eden çıkışları demek ki, FETÖ’nün hain planlarıyla eşzamanlı yürümüş, aynı merkezin talimatlarıyla şekillenmiş.
Küresel güçlere adanan ve karşılığında kendi ülkesine ve kardeş halklara ihanet eden bir fırsatçılık… Siyasi Kürtçülüğü bitiren işte tam da budur.Ruhunu şeytana satıp iktidar hesapları yapmak, tefessühle sonuçlandı.