Kimi akademik kariyerinin zirvesinde, kimi mimar, kimi mühendis, kimi de esnaf. Yıllarca, “Çıkarılan kanunların neden ayağının yere basmadığını, bürokratik problemler yüzünden neden piyasanın kan ağladığını, ülkeyi uçuracak projelerin neden uygulanamadığını” sormuş, “Giden burayı unutuyor” diye dert yanmışlardı.
Ülkeye siyaset yoluyla hizmet etmeye, bu gidişi değiştirmeye karar verdiler.
Kıyasıya mücadeleden sonra büyük bir hevesle Ankara’nın yolunu tuttular.
Bu yüzden, onlara göre “komik” denebilecek bir maaşa razı olmuş, kurulu düzeni bozmuşlardı.
Birikimlerini ülkenin hizmetine sunmak istiyorlardı.
Çok önemli projeler sunacak, memlekette “Budur işte…” dedirtecek işler yapacaklardı.
Ankara ayrı bir dünya…
Ancak ne gariptir ki Ankara’da işler, uzaktan göründüğü gibi yürümüyordu.
Ülkenin en birikimli bireylerinden seçilen milletvekilleri, komisyon ve genel kuruldaki grup talimatlı rolleri oynamanın dışında kalan zamanlarını, bürokrasi labirentlerinde ‘seçmen ricalarını’ kovalamakla geçiyorlardı.
Ne dertlerini anlatacak kimse bulabiliyor ne de “bir şeyler yapma” teşebbüslerinden sonuç alabiliyorlardı.
Bakmayın parlamentonun çok yoğun olduğuna. Burası, belli kişilerin belli işleri yürüttüğü büyük bir ofisti.
Kürsülerdeki ateşli eleştiriler, gensorular, teklifler de seçim bölgesinde zevahiri kurtarmaya yönelikti.
Başka bir şey yapamıyorsanız, kavga etmek, kürsüyü işgal etmek hatta alıp götürmek sizi aktif gösterebilirdi!..
***
Etkinlik konusunda iktidar partisine mensup milletvekilleri için de durum farklı değildi.
Bazı vekiller, kanun teklifi sunuyorsa ya görev verilmiştir ya da tüyo…
Nice değerli vekillerimizin, “Çok önemli bir teklif hazırladım, kimseye derdimi anlatamadım” veya “Koskoca dönem bitti, bir projeyi başbakanımıza genişçe anlatma fırsatı bulamadım” şeklindeki samimi sitemlerine defalarca şahit olmuşumdur.
Ne kadar vahim bir durumdur ki, bazı parlamento üyeleri, projesini ilgili mercilere duyurma konusunda medyadan katkı istemiştir.
Bu ayıp o idealist vekillere değil, parlamenter sisteme aittir.
Bu sistemde en rahat olanlar, bir şeyler yapma kaygısı taşımayanlardır.
Onların tek derdi, tekrar seçilebilmektir.
Bu da genel başkanla çözülebilecek bir meseledir!
Yeni sistem “lider” ister…
Yeni sistemde ise parlamenterler “gerçekten” millet tarafından seçilecek ve “gerçekten” milletin iradesini kullanacak, millet adına görev yapacak.
Artık, kimin aday olacağına da, kimin vekil olacağına da millet karar verecek.
Ama Kılıçdaroğlu, “Getirdikleri sistemde vekillerin hiçbir etkinliği kalmayacak” diyor…
Siz hâlâ anlamadınız mı?..
Onun derdi “lider”ler...
Aslında mevcut sistemin adı “parlamenter” değil, “partimenter sistem” olmalıydı.
CHP gibi ideolojik bir partinin liderlik koltuğuna kapağı atarsanız, 7 değil, 27 yıl iktidara gelemeseniz de o koltukta kalırsınız.
Yapacağınız tek şey, delegelerinizle “kazan-kazan modeli” oluşturmaktır.
İktidarda memleketin bir sürü işiyle uğraşıp, üzerine bir de muhalefetin eleştirilerine katlanmaktansa, kendi küçük dünyasının başkanı olmak ve üstüne üstlük iktidara da hesap sormak elbette şayan-ı tercihtir…
Ama yeni sistemde “parti zırhı” beceriksiz liderleri korumaya yetmeyecek.
Başarısız ve çapsız kişiler, kasetle veya vinçle liderlik koltuğuna oturtulsa bile, yeni sistem bu tür hormonlu siyasetçileri bünyesine kabul etmeyecek, ilk seçimde evine gönderecektir.