CHP, F tipi ayarlarına döndükten sonra eski bayat söylemlerini tekrar tedavüle soktu.
Gene “Kaçak Saray” demeye başladı.
Gene “Sivil Darbe” veya “Sivil Diktatörlük” demeye başladı.
Kılıçdaroğlu sahi o “Kaçak Saray”a, “Diktatör” olarak suçladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daveti üzerine niye gitti o zaman?
Cumhurbaşkanımız CHP sözcülerinin iddia ettikleri gibi sahiden “diktatör” ise, Kılıçdaroğlu niye karşısında saygıyla oturdu?
İnsanda az biraz ilke ve tutarlılık olur değil mi?
Hem öyle diyeceksiniz, hem böyle davranacaksınız, pes yani!
***
OHAL’e karşı çıkmanızı anlayabiliriz bir parça da, peki Fransa’ya “cumhuriyetin ve demokrasinin beşiği” olarak bakmanızı nasıl anlamlandıracağız?
Fransa’da 1 yıldır OHAL var.
Niye var?
DAEŞ’in birkaç terör eylemi dolayısıyla...
Türkiye’de her Allah’ın günü terör eylemleri var. Hem de yıllardan beri. Üstelik o terör örgütlerine kimlerin hamilik yaptığı da sır değil.
Daha yeni bir darbe tehlikesi atlattık.
Ve tehdit çok boyutlu olarak devam ediyor.
OHAL, FETÖ/PKK unsurlarının temizlenmesi için başvurulan anayasal ve hukuksal bir metot.
Normal vatandaşları hiçbir şekilde rahatsız edici bir boyut taşımıyor.
İdare askerlerin elinde değil.
Sokakta askerler yok.
Askerler ve polisler sivil otoritenin emrinde.
Normal vatandaşlar son derece memnun.
Peki kim memnun değil?
FETÖ ve PKK gibi terör örgütleri.
O örgütlerin içerideki uzantıları.
O örgütlerin iplerini elinde tutan kimi dış güçler.
İlginçtir, bu kervana Kılıçdaroğlu’nun CHP’si de tam gaz katıldı!
***
“Sivil diktatörlük” suçlaması; zahiren darbe karşıtı gibi görünüp, gerçekte darbe yanlısı olmanın ta kendisidir.
Sadece darbeci FETÖ’cülere yapılan operasyonlardan rahatsızlık duyulmuyor, PKK terör örgütünün kollarına ve uzantılarına yapılan operasyonlardan da rahatsızlık duyuluyor.
Ve ilginçtir, bu rahatsızlık “demokrasi savunusu” adına yapılıyor.
Şimdi merak ediyorum: Acaba FETÖ’nün ve PKK’nın gazete ve televizyonlarının kapatılmasına karşı çıkan Kılıçdaroğlu, DAEŞ’in gazete ve televizyonları için de aynı şeyi yapar mı?
ABD kongresinde FETÖ’cü bir alçağın Türkiye aleyhine konuşturulmasına tek kelimeyle karşı çıkmayan Kılıçdaroğlu, TBMM çatısı altında bir DAEŞ militanının ABD’ye karşı konuşturulmasına nasıl bir tepki koyar?
Kılıçdaroğlu neyin diyetini ödüyor bilemeyiz ama CHP’nin sürüklendiği bu yol demokrasi ve ülke adına hiç de hayırlı bir yol değil.
Sürekli mağduriyet edebiyatı yapılıyor.
Peki 15 Temmuz gecesi o pak vücutları toprağa düşen şehitlerimiz ve yakınları mağdur değil mi? Gazilerimiz ve yakınları mağdur değil mi?
O mağdurlarımız hesap sorulmasını isterken, CHP darbecilerin neredeyse affını isteyecek bir yerde kendini konumlandırmaya başlamışsa burada başka bir şey var demektir.
Keşke CHP sahiden mağdurlardan yana olduğu için OHAL’e karşı çıksaydı.
Ne gezer!
CHP’nin bu karşıt söylem ile kimlere şemsiye açmak istediği alenen görünüyor.
“Sivil diktatörlük” lafının tekrar CHP sözcüsü tarafından tedavüle sokulması, CHP’nin o dışarıdaki iflah olmaz üst aklın emrindeki bir siyasal aparata nasıl dönüştüğünün belgesi hükmündedir.
***
Türkiye’de halkın hür ve helal oylarıyla seçilmiş bir Başkan vardır, diktatör değil!
Türkiye’de saray değil, milletin evi vardır. Ve milletin o evinde, milletin adamı kendisine millet tarafından verilen görevi yapıyor.
Ve milletimiz kendi değerlerini üstünde taşıyan ve kendi hukukunu yiğitçe savunan o uzun adamı çok seviyor.
Bir lafıyla kefenini giyip, ölümüne meydanlara çıkacak kadar çok seviyor.
CHP’nin “sivil diktatörlük” suçlaması, hem bu aziz milletin sevgisine ve tercihine saygısızlıktır, hem de demokrasiye.