Maçın genelinden şikayetçi olamayız. Her iki taraf da gayretli, tempolu ve kazanma modu içindeydi. Birinin diğerine kesin üstünlüğü yoktu. Maç akışkandı ve pozisyon fakiri sayılmazdı. Özellikle, ilk yarıda gelen goller, belli bir tekniğin ve becerinin sonucuydu. İkisi de şans ya da fırsat değil, pozisyon ürünüydü. Bunları kısa kısa not tutuyormuş gibi geçtik ama, böylesi her maçta olmuyor doğrusu... Kalitesi tartışmaya açık olabilir ama, seyredilir bir oyun olduğu şüphe götürmezdi.
Bazı hakem kararları, bir ara Sivas seyircisini çileden çıkarmaya ramak bırakan noktaya geldi. Fakat beraberlik golü, gerilimi anında düşürdüğü için; maç normale döndü. Kısacası, sorunsuz/olaysız/tadı kıvamında bir 45 dakika izledik.
***
İkinci yarı da benzer çizgide sürdü... Ne Trabzon maça hakim sayılırdı, ne de Sivas oyunun dominant tarafıydı. Her an her şeyin değişebileceği, iki tarafın da gol atabileceği bir mücadele ortamı vardı. Önce direkten dönen, ardından gelişen pozisyonda; Okay’ın sert kafasıyla oluşan şok gol, işte bu belirsizlik ortamında geldi. Maçın kaderi o an netleşti.
Seyirciler ve futbolcular arasında, bazı penaltı beklentileri/tartışmaları/tepkileri oluştu ama; hiçbirinin verilme gerekçesi yoktu. Bu yüzden devam kararları doğruydu.
***
Bu arada Abdülkadir gibi genç/yetenekli/yararlı bir futbolcunun oynatılma konusunda fazla nazlanılmasını anlamış değilim. Son 15 dakikalık adam değil. Çok daha fazla süre almalı...
Netice itibarıyla, Trabzon, kendisini epey zorlayan rakibi karşısında; takım bütünlüğünü ve oyun disiplinini bozmadan mücadele etti. Ödülünü (geç de olsa) nihayet aldı.
Aslında maçın geneli, beraberliği adil sonuç olarak gösterecek bir çizgide devam etti.