Farkında mısınız bilmiyorum, CHP'li olmanın dayanılmaz ağırlığı son dönemde daha da arttı. Çok merak ediyorum; Anadolu'daki makul CHP tabanı, Kılıçdaroğlu'nun, birbirine 180 derece zıt sözlerini vicdanlarına nasıl kabul ettiriyor ve başkalarına nasıl izah ediyor acaba?
Kılıçdaroğlu CHP'nin başına düştüğü günden bu yana sürdürdüğü akla ziyan çıkışlarıyla yüz yıllık partiyi bir o yana bir bu yana savurmaktadır.
15 Temmuz darbesine bile "Darbe değil tiyatrodur" şeklindeki FETÖ avukatlığıyla milletten ayrılan Kılıçdaroğlu bununla da kalmamış, "Asıl darbe 20 Temmuz'dur" diyerek OHAL'i hedef almıştı.
Yıllarca sürdürdüğü "15 Temmuz tiyatrodur" hezeyanını bir süredir sinsice unutan(!) Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup konuşmasında yeni bir aşamaya geçerek, "15 Temmuz darbesine karşı hep birlikte mücadele ettik" dedi ve bu keskin zikzaklara alışık olan CHP'lileri bile şaşırttı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu 15 Temmuz gecesi darbecilerle mücadele ederken!..
DAHA NE KADAR ŞAŞIRTABİLİR Kİ?
Bu kadar da değil...
Kılıçdaroğlu'nun, CHP oylarıyla adeta sırtlayarak Meclis'e taşıdığı HDP'ye verdiği büyük destek, PKK'nın aleti durumundaki bu partinin, millet nezdinde meşru bir ambalaja sarılması bakımından çok önemliydi. Gerçi bu destek CHP'ye çok pahalıya maloluyordu ama 2023 seçimlerine "dostlarıyla" gitmek zorunda olan Kılıçdaroğlu, parti tabanının sabrını zorlayarak bu ilişkiyi sürdürüyordu.
Ama sonunda öyle bir şey yaptı ki partide sabır taşı çatladı...
Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, yıllardır "Evet" dediği tezkereye, sırf HDP'yi kızdırmamak için bu sefer "Hayır" demişti.
Maceracı birinin yönettiği marjinal bir partiye dönen CHP'nin tabanı çok şeye alışmıştı ama bu kadarına hazır değildi. PKK'nın yurt dışına uzanan köklerini kurutmaya "Hayır" diyerek, kendilerini "Kandil'in sivil muhafızları" durumuna düşen Kılıçdaroğlu'na "Yeter artık" demiş, genel merkeze tepki yağdırmışlardı.
Kılıçdaroğlu bu fırtınayı, her zamanki gibi "susarak savuşturma" taktiğine başvurmuş ise de bu seferki isyan, İsmet Paşa taktiğiyle geçiştirilecek gibi değildi. Bu yüzden 28 Ekim günü Muğla'da toplu açılış için toplanan CHP'lilere, 11 Şubat 2014'teki grup toplantısında kendisini eleştiren partiliyi "Genel Başkanın sözünü kesen hemen burayı terketsin, Atın onu dışarı" şeklinde kürsüden payladığı tonda bir konuşmayla, "Tezkereye 'Evet' dersek Cumhuriyet'e ihanet etmiş oluruz" demiş ve bu konunun kapatılmasını istemişti.
"O halde kaç yıldır tezkereye 'Evet' diyerek neden Cumhuriyet'e ihanet ettiniz!" diye düşünmek serbest idi ama sormak her babayiğidin harcı değildi!
TEPKİ DİNMEYİNCE "AJANS" DEVREYE GİRDİ
Ne var ki, bu tehditvâri çıkış da CHP'deki isyan ateşini söndürmeye yetmemişti. Bunun üzerine derhal "ajans zekası" devreye girdi. Tıpkı, Erdoğan'ı Netanyahu'ya benzetme gafleti üzerine tepkiden bunalan ortağı Akşener'in Rize'ye gittiği gibi Kılıçdaroğlu da "Terörle, kaynağında mücadeleye hayır" hezeyanını, milliyetçilerin ocağı olan Yozgat'ta telafi etmeyi planlamıştı. Onun için Yozgat'a gitmiş ve "Kandil denen o yuvayı başlarına yıkmazsam..." şeklindeki ajans suflesini, tam bir "oyuncu" ustalığıyla seslendirmişti.
Konu bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğu için yardımcısı Özgür Özel'in tam 3 yıl önce "Kandil'de PKK unsuru kalmadı. Erdoğan boş Kandil'e bayrak dikmeyi ve bununla seçim kazanmayı planlıyor" demiş olmasının da bir önemi yoktu!
Hadi "nabza göre şerbet" ucuzluğundan kaynaklanan bu devedişi çelişkileri görmeyelim. Peki Kılıçdaroğlu, TSK'ya yurt dışında operasyon izni vermeden Kandil'i nasıl yıkacak?
Uzatmayalım... Kılıçdaroğlu, yıllardır sürdürdüğü "çamur siyaseti"nde debelendikçe batıyor ve artık; muhalefetteki iktidarının da sonu yaklaşıyor.