Türkiye’de Gezi olaylarıyla sokaklar ateşe verildiğinde de, 15 Temmuz’da hain darbe kalkışmasıyla insanlarımız bombalandığında da Avrupa ülkelerinin iyi bir sınav veremediğini biliyoruz. Her zaman demokrasiden dem vurup Türkiye’yi eleştirmek için bahane arayan ülkeler, demokrasinin katledilmeye çalışılmasına ses çıkarmadılar. Sokaklardaki şiddet dalgasını teşvik edip, sivil hükümetin devrilmeye çalışılmasını destekleyen kimi Avrupa ülkelerinin yaptıkları tam anlamıyla ‘samimiyetsizlik, ikiyüzlülük ve ilkesizlikti’. Ortalığı yakıp yıkanı değil kamu düzeni sağlamaya çalışanı yerden yere vuran batı medyası da bu çarpık duruşun bir parçasıydı.
Avrupalıların bu yapıp ettiklerinden dolayı Fransa’da yaşanan olayları içimizi soğutan bir gelişme gibi görmek, takındıkları yanlış tavrın bir benzerini sergileyip yanlışlarını anlamalarını sağlamaya çalışmak ne derece doğru olur?
Sivil göstericilere polisin ölçüsüz şiddet kullanmasını eleştirmek, yönetimin tahammülsüz yaklaşımlarına dikkat çekmek elbette yerinde olabilir.
Bu olaylara karşı ‘oh olsun’, ‘ektiklerini biçiyorlar’, ‘kazdıkları kuyuya düştüler’ gibi tepkiler vermek de mümkün. Zaten basınımız bu pozisyonu sergiliyor.
Avrupa ülkeleri de, AB de, özelinde Fransa da hem bu olaylardaki tavırlarıyla, hem de geçmişte takındıkları kışkırtıcı tavırlarla eleştirilmeyi sonuna kadar hak ediyorlar.
Avrupalı siyasetçiler de, batılı medya kuruluşları da Türkiye’deki olaylara karşı ilkesel yaklaşmak yerine kışkırtıcı ve samimiyetsiz bir şekilde yaklaştılar, kötü bir sınav verdiler. Fransa’daki olaylar karşısında da çifte standartçı bir tutum sergileyerek bir kez daha eleştirilmeyi hak ediyorlar.
Benim vurgulamak istediğim husus şudur: Sokak siyaseti veya şiddet sarmalı üzerinden yeni bir dalga meydana getirilmek istenmesi tehlikeli bir oyundur, tüm bölgeyi olumsuz etkiler. Kaosa sürüklenmiş bir Avrupa Türkiye’nin de lehine değildir.
Fransa’daki olayları, “Macron popülist rüzgârla geldi, acaba onu getiren irade popülist dalgayla ona ayar mı vermeye çalışıyor” şeklinde yorumlayanlar var.
Fransa ve Almanya’nın AB ordusu kurma fikrine karşı ABD’nin tezgâhladığı bir oyun gibi görenler de var.
Her hâlükârda ülkelere dış müdahalelerle yön ve istikamet verilmeye çalışılması kabul edilebilir bir durum olamaz.
Sokak gösterileri ile yönetimleri devirmeye çalışmak da (nitekim Ukrayna örneği ortada) kabul edilemez bir durumdur.
Sokak ve şiddet üzerinden siyaseti dizayn etmeye çalışmak, muhalefeti sokağa dökerek ülkeyi paralize etmek de yanlış bir yoldur.
5 Temmuz’daki yazımda “Sokak siyasetinden adalet veya demokrasi çıkar mı?” diye sormuş ve şöyle yanıt vermiştim:
“Gösteri ve yürüyüşler demokrasiye güç vermek maksadıyla değil de demokratik siyasetle baş edilemeyen rakipleri farklı yollarla devre dışı bırakmak için yapılırsa başka bir renge bürünürler. Bu tür eylemlerden de genelde demokrasinin hayrına bir sonuç çıkmaz. Çıkmaz sokak siyaseti demokrasiye hizmet etmez.”
Fransa’ya Türkiye’deki olaylara yanlış yaklaştığı için veya sarı yeleklilere karşı takındığı tavırlar sebebiyle kızabilir, şiddetli eleştiri de getirebiliriz. Ama tutarlı olmanın gereği şiddete, sokak siyasetine ve vandalizme karşı çıkmaktır.
Sarı yeleklilerin kim oldukları, hangi kesimi temsil ettikleri net tanımlanamıyor; ne istedikleri, hangi amaca ulaşmaya çalıştıkları da tam olarak anlaşılmıyor; olayın gerçek sebebi de çok net değil.
Ama böyle bir eylemin organize bir şekilde gerçekleşmesi ve bir aklın ürünü olması kuvvetle muhtemeldir.
Sokakları savaş yerine çevirmek, araçları yakmak, kaos ve karışıklık çıkarmak, vandalizmden medet ummak tasvip edilebilir bir yöntem olamaz.
Hak, hukuk, adalet herkesin sivil, meşru ve demokratik yöntemlerle araması gereken değerlerdir. Buna sonuna kadar destek olmak gerekir. Ancak ülkelere dışarıdan yön vermeye kalkmak, sokak siyasetiyle yönetimleri devirmeye çalışmak, siyaseti şiddet üzerinden dizayn etmek istemek, yakıp yıkarak kaos çıkarılmasına göz yummak desteklenecek bir durum olamaz.
Avrupa’da içinde faşist ve ırkçı eğilimlerin, İslamofobi ve yabancı düşmanlığının olduğu popülist dalganın merkez siyasetin yerini almasının nasıl olumsuz sonuçlar doğurduğunu ve bunun Türkiye’ye de bir fayda sağlamadığını gördük. İstikrarsızlaşan Avrupa, bütün bölgeyi olumsuz etkiler.