Cumhurbaşkanımızın 8 Mart'ta Ankara'da kadınlara hitap ettiği salondaydım. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Sayan, bakanlığın 2018/2023 arası stratejik belgesi ve eylem planını açıkladı. Salonda Bosna Hersek'ten gelen misafir anneler vardı, Ağrı Kız Futbol Takımı vardı, şehit anneleri, eşleri, engelli evladı olan anneler vardı. Ve bizler çok yorgun bir halde gelmiştik salona. Zorluklardan yana değildi bu yorgunluk... Hayatın yükünü taşımakta mahirdir kadınlarımızın sabrı ve kanaati... Gönül yükleriyle gelmiştik salona...
Son zamanlarda kadın bedeni ve onuru üzerinden, kadını dışlayarak yapılan tüm konuşmaların bizi ne kadar incittiğini biliyor muydu büyüklerimiz... Kimdi bu büyüklerimiz... İnsan ruhunun sığınağı olan kimseler vardır toplumlarda. Bir serin çeşme gibi akar dururlar insanların kalplerine. Kıyılarında oturur, yüreğinizi dinlendirirsiniz, nasihatler alır, yaralarınızı sarar sarmalar, ruhunuza sekinetler taşırsınız... Bizim böyle kimselerimiz kalmadı ne yazık ki veya kadın meselesi bir ıssızlıktır toplumumuzda. Adliyeler, sığınma evleri, zayıflama kürleri, diyet listeleri, temizlik ürünleri ve pırlantalar... Kadın kelimesini yazınca bunları sıralıyor bilgisayarlarımızdaki arama arşivleri... Şiddet, beden ve tüketim kavramları dışında neredeyse hiçbir başka mefhumla bitişmeden sarf ediliyor bu kelime; ''K A D I N''...
Cumhurbaşkanımız kadınlar üzerinden dönen itibarsızlaştırıcı tartışmaya isyan ederek konuştu 8 Mart günü. ''Güncellenme'' şeklinde ifade ettiği sözlerin tartışma çıkartacağını da biliyordu. Nitekim daha bizler salondan çıkmadan sosyal medyada ''Erdoğan reformist mi'' ifadeleri dolaşmaya başladı. Kendisini 30 yıldır tanırım, geleneklerine bağlı bir dini yaşayışı vardır. Asla reformist değildir. Bununla birlikte kadınlara eğitim, sosyal hayat ve siyasette hep yol açıcı bir çizgisi olmuştur. Eşi Emine Erdoğan Hanımefendi ile aynı zamanda dava arkadaşı ve yoldaş olmaları hasebiyle, toplum huzuruna hep eşiyle birlikte çıkan bir siyasi lider profilidir. Bu profil hangi siyasi görüşten olursak olalım hepimiz adına çok değerlidir. Mütedeyyin kadının görünür olması meselesi, Emine Erdoğan portresi ile normalleşme ivmesi kazanmıştır.
Tayyip Erdoğan ''kızlar babası''dır. Annesini, kız kardeşini de hep aziz tutmuş bir kimsedir. Kız çocuklarının eğitimi ve güvenli şekilde barınması onun en önemsediği meselelerdendir. Bu son tartışmaya da kadın onuru bağlamında katıldığını düşünüyorum.
İçlerinde çok sevdiğim yönetici arkadaşlarım var, fakat Diyanet İşleri idaresi maalesef pek çok mevzuda geç kalıyor. Hayatın ardında kalıyor. Keşke güncel meselelere hızla açıklık getirebilecek bir çalışma kozaları olsa... Benim bir çekincem de Diyanetin giderek tek sözcü, tek teklif koyan bir müesseseye dönüşme ihtimali... Dini grupların üst üste yaşattığı güvensizliklerden sonra insanlar Diyanet'e daha fazla ihtiyaç duyar hale geldiler. Güvensizlik ve cevapsızlık gençlerimizi atomize bir yalnızlığa yolluyor, kötü örnekler deizme yönlendiriyor.
***
Sıra kadın meselesini tartışmaya gelince ortalık kırılıp dökülüyor... Hem erkeklerin hem kadınların yüksek sesle birbirine bağırarak tartışmaları ruhumu incitiyor. Niçin serinkanlı bir şekilde konuşamıyoruz. Niçin problemlerimizi açık kalplilikle, içtenlikle dile getiremiyoruz. Niçin birbirimizi ve dertlerimizi ciddiye almıyoruz. Neden zayıf yüzünüz hep kadınlara dönük. Niçin onlarla eğleniyorsunuz, alay ediyorsunuz, küçük görüyorsunuz, niçin bize hep kızgınsınız... Aslında birbirinize de hep kızgınsınız, hep bağırıyorsunuz... Böyle olduğu zaman, ben sessizce kalkıp uzaklaşıyorum oradan, bir pencerenin kenarına gidip, tülün arkasından dışarıya bakıyorum..
Şiir sadece İstanbul'da okunur zannederdim, Şair Cahit Koytak'ın ''Alçak Sesle ve Divanece'' adlı eserini Ankara Kalesine bakarak okumak, içimi umutla dolduruyor her şeye rağmen.
Ve şu ayet; ''Rabbini, sabah akşam, alçak sesle, kendi kendine, ürpertiyle, için için yalvararak zikret, gaflete kapılanlardan olma...'' (Araf- 205)