Siz, istediğiniz kadar “piyasa ile kavga etmeyeceğiz” deyin, o piyasa sizinle kavga ediyorsa, geçiniz.
Trump’a millet olarak teşekkür borçluyuz. Önce, Ağustos 2018’de, Amerika’nın bugüne kadar bir NATO müttefikine karşı gerçekleştirdiği en alçak ekonomik saldırıyı yaptı. Şimdi de, bir tvit ile ekonomimizi yerle bir edeceğini (kim için, PKK’lı teröristler için) söyledi.
(NATO ABD’nin Suriye’de PKK’ya ilk silah sevkiyatını gerçekleştirdiği Şubat 2016’da fiilen sonlanmıştır, Trump’ın son tiviti bir çeşit cenaze kaldırmaktır.)
Trump aslında bizlere, yıllardır içinde yaşadığımız “kurt kapanını” gösterdi. “Serbest piyasa” masalları içinde atalarımızın geleneksel savaş taktiğinin emperyalizm tarafında bize karşı kullanıldığını öğrendik.
Nedir Türk savaş stratejisinde “kurt kapanı…” Kurtların düşmanlarını güvensiz bölgeye çekip yok etmesi…
Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman liderlerinin 1979 Guadoloupe Zirvesi’nde aldıkları karar doğrultusunda, dönemin Alman Maliye Bakanı Hans Matthöfer, Türkiye’nin ”serbest piyasaya geçiş” metnini yazdı, merhum Turgut Özal’ın eline tutuşturdu.
O metin aslında, Türkiye’nin güvenli olmayan bir bölgeye çekilmesinden ibaretti, “iyi çocuk” olduğun sürece kısmen ödüllendirileceğin, bağımsız politikalara yöneldiğin an “imha edileceğin” küresel bir alan.
“Kurt kapanından” kurtulmanın yolu, 1- Senin için güvenli olmayan bölgeye girmeyeceksin, 2- Girsen bile, arkanda “okçular tepesi” muhkem olacak, hazreti peygamberin mesajı böyle günlerde lazım.
Yani, 1- Serbest piyasa mekanizmalarını tabulaştıran ekonomistlerin lafını geçip, gerçeklere bakacaksın, kontrollü piyasa ekonomisi ve milli para politikası üzerinde çalışacaksın, 2- “Okçular tepesinde” devlet tüm ekonomik varlığıyla hazır bekleyecek, enerji politikanı millileştirecek, ekonomideki finansallaşmayı kesip atacaksın. (Bakın, iyi ki Ziraat, Vakıf, Halk var!.. Emperyalist onları da yok etmemizi istemişti, hatırlayın.)
‘Oltadaki balığa’ yem vermezler
Siyonizmin “bugünün düşmanı İran, yarının düşmanı Türkiye’dir” stratejisi var oldukça Türkiye, Amerika’dan ekonomik destek almayacaktır, unutun.
Batı Türkiye konusunda zaten ikiye bölündü:
SALDIRGAN KANAT: Almanya’nın da eklemlendiği ABD-İsrail ittifakı Türkiye’nin parçalanarak kontrol altına alınmasını ve bir daha kimseye tehdit oluşturmamasını istiyor.
SİNSİ KANAT: İngiltere-Fransa hattı ise uyumlu politikacıların yönettiği bütünlüğünü korumuş bir Türkiye’nin yanında yer alıyor, Türkiye’nin parçalanmasının Avrupa’ya Balkanlar üzerinden büyük risk taşıyacağına inanıyor.
Her iki kanadın da birleştiği ana nokta, Türkiye’nin tam bağımsızlığını önlemektir.
Konu özetle bu. Bunu göz ardı ederek üreteceğimiz her politika vakit kaybından ibarettir.
Ne demişti, Türkiye’ye ekonomik yardımın artırılmasına karşı çıkan Nelson A. Rockefeller, dönemin başkanı Eisenhower’a yazdığı mektupta: Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım –mesela Türkiye’ye- bazı hallerde düşünülenin tersi sonuç verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir.
İnönü’nün 12 Temmuz 1947’de imzaladığı Türk-Amerikan İkili Askeri İşbirliği Anlaşması’ndan bu yana, Amerikan emperyalizmi “oltada olduğuna inandığı” Türkiye’ye böyle bakmaktadır.
Değişir mi, hayır.
Yarın daha alçak yöntemlerle saldırır mı, evet.
Çözüm nedir?
“Okçular tepesindeki” okçu yerini terk etmeyecek.