Allahüekber allahüekber
la ilahe illallahü
vallahü ekber
Allahüekber velillahi’lhamd
17.yüzyıl klasik dönem Türk müziğinin zirve ismi Buhûrîzâde Mustafa Itrî’ye(1640-1712) atfedilen yukarıdaki segah tekbirinbundan böyle şehit cenazelerinde okunması yönünde İçişleri Bakanlığı’nın aldığı karar dünkü gazetelere yansıdı.
Dinlerken insanı uhrevi bir mıknatıs gibi kendine çeken tekbir, bestelendiği günden bu yana musikimizde ‘kaşıkçı elması’gibi parlıyor. Bu elmas, küçük bir ses alanı içerisindeki büyük ifade gücünün çarpıcı örneğidir. Mescid-i Nebevi’de, Kâbe’de, her dilden, renkten ve milletten Müslüman tekbirle cezboluyor; Kurban kesen bir müminin dudaklarındaki dua, bayram namazlarında okunan da yine aynı tekbir.
***
Bir aile geleneği olarak çiçeklere ve güzel kokulara düşkünlüğünden dolayı asıl adı Mustafa olan bu müzik dehasına zamanla Itri mahlası takılmış. Ustaları arasında Hâfız Post, Nasrullah Vakıf Halhali, Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, Derviş Ömer Efendigibi, 17. yüzyıl bestecileri var. Itri’nin Segah ayini günümüzde Mevlevi mukabelelerinde icra ediliyor. Kırım hanı Gazi Giray Han ile yakın dostluğu biliniyor. Padişah 4. Mehmet’in lutfuna mazhar olup sarayda musiki hocalığı yaptığı da… Itri her türden müzik yapmasına rağmen en çok dini müzikle anılmıştır. Hem bestekâr hem de ses sanatçısı, aynı zamanda şair ve hattat. Yahya Kemal, Itri için“Öz musikimizin piri” der.
Itri’nin besteleri karşısında hayranlığını gizleyemeyen 4. Mehmet’in ‘Dile benden ne dilersen’ demesine karşın, ‘Esir Kethüdası’olmak istemiş. Itri hakkında kaleme alınmış tek roman Itri-Mucizem’de(Mine Sultan Ünver, Mona Yayınları), Itri’nin, dünyanın dört bir yanından gelen esirler arasında güzel ses aramak için, Esir Kethüdası olmak istediği yazılır.
Tekbir askeri bandoya uyar mı?
1932’den bu yana protokol cenazelerinde resmi marş olarak çalınan Frederic Chopin’in“Cenaze Marşı”nınkaldırılması bir yandan memnuniyetle karşılanırken diğer yandan ‘acaba uygulama nasıl olacak’sorularını gündeme getirdi.
Memnuniyetle karşılandı, çünkü cenkte ‘Allah Allah’ diye hücum eden askerin, şehadeti sonrasında, bize ait olmayan marşla uğurlanması abesti.
Türk halkı sivil hayatta cenazeyi zaten dualarla ve tekbirlerle uğurluyor. Daha doğrusu bu konuda herhangi bir kısıtlama yok, isteyen istediği şekilde uğurluyor. Burada söz konusu olan devlet törenlerinde çalınan marşın nasıl olması gerektiği... Bu bağlamda, son halife Sultan Abdülmecid’in Tekbir’i piyano ile bestelediği biliniyor. Rahmetli Cinuçen Tanrıkorur’un da bir marş bestelediği konuşulur. Belki başka çalışmalar da mevcuttur. Aransa çıkabilir…
***
Şimdilik, Itri’nin tekbirinde odaklanılmış gibi görünüyor. İçişleri Bakanlığı’nca 81 il valiliğine gönderilen yazıdaki ilgili bölüm şöyle: ‘Şehitliğin maneviyatına ve milletimizin gönlündeki yerine uygun olarak şehit cenazelerinde ihtiram yürüyüşü, Itri’nin Segah Tekbiri ile yapılacaktır. Vefatları halinde tören yapılan diğer İçişleri Bakanlığı mensupları için de aynı esaslara uyulacaktır.’
Hatırlanacağı üzere, Itri’nin Segah Tekbiri, ilk kez 29 Ağustos 2017’de Şehit Jandarma Uzman Onbaşı Muhammed Meriç’incenazesinde ihtiram yürüyüşü sırasında Jandarma Genel Komutanlığı Bandosu tarafından icra edilmişti.
Müzik üzerine yazı yazan, düşünen isimlerden biri olan Yalçın Çetinkaya’yıaradım. Acaba bu konuda ne düşünüyordu?
‘1932 yılından beri süregelen bir yanlışlığın düzeltilmesi hususunda ciddî ve önemli bir adım atılmış oldu’diyor. Lakin endişeleri var: Her şeyden önce bu değişimin altyapısının doğru ve sağlıklı bir şekilde oluşturulması, iyi hazırlanılması, ne ve nasıl yapılması gerektiği hususunda biraz çalışılması îcâb eder. Tekbîr protokollerde veya herhangi bir yerde çalınmak için değil, söylenmek maksadıyla bestelenmiştir. Ayrıca, Segâh makamı gibi mûsikîmizin önemli makamlarından birini tampere sistemin sazlarından müteşekkil askerî bando ile çalmak, Segâh makamını ifade etmeye yetmediği gibi bu makama haksızlık olur. Segâh makamını “Segâh makamı” yapan karakteristik sesleri çalamaz veya duyamazsanız, icrâ edilen asla Segâh makamı olamaz.’
Bu konu mühim.
Nitekim, emekli tasavvuf ana bilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Tahralı da, Chopin’in bestesinin bizim dünyamızı temsil eden bir beste olmayışına işaret ederek, ‘Müzisyenlerin bu konuyu çoktan düşünmeleri lazımdı’diyor. Çetinkaya’nın endişesine o da katılıyor: ‘Şehit cenazesinde çalınan tekbiri dinledim. Tekbirin musikisi tam anlaşılmıyor. Tekbir, yürüyüş moduna ne kadar uygun? Marş havasına uyarlanabilir mi?’
Bu soruların düşünülmesi, değerlendirilmesi ve gerekirse askeri yürüyüşe daha uygun marşların da gündeme getirilmesinde bir sakınca olmadığını düşünüyor Tahralı; Bize ait, din kültürümüze uygun bir marş olması kaydıyla...
Sonuç itibariyle, ‘Allah Allah’diye cenge giden bir milletin evlatlarının ‘Chopin’in Cenaze Marşıyla uğurlanmasında bir tezat vardı. Bu tezat geç de olsa fark edildi ve bir adım atıldı. Ancak ‘doğru uygulama’ konusunda atılacak adımlar da önemli.