Türkiye, Beyrut'tan, Halep'e, Hartum'dan Kudüs'e mazlum Müslüman hakların dualarıyla katıldığı ve sonucu hamdüsenalarla kutladığı bir seçim yaptı.
Bir tarafta Müslüman halkların duaları diğer tarafta FETÖ ve PKK'yı ağırlayan ülkelerinin medya ve siyasetçilerinin düşmanca tavırları vardı. FETÖ ve PKK'nın, bazı siyasi partiler eliyle himaye edildiğini de buna ekleyelim...
Kimileri "Amma abartıyorsunuz" dese de halkın nazarında bu seçim, terör örgütleriyle iş birliği yapan Haç ve bunlara karşı mücadele eden Hilal'in savaşıydı. Haç değil Hilal kazandı!
Bu denklem yani bu açık karşıtlık, uzunca bir süredir Türkiye siyasetinin ana belirleyicisiydi zaten. 2012'de başlayan Türkiye'ye diz çöktürme siyasetinin yerli iştirakçileriyle Erdoğan kıyasıya bir mücadeleye girdi. Erdoğan isminin bu denli karalanması, "tek adam", "diktatör" gibi sıfatlarla tanımlanması esasında Türkiye'yi hizaya getirmek içindi.
Erdoğan buna mani bir figür olarak temayüz etti ve mücadeleye Türk halkının ekseriyetini katmayı bildi.
24 Haziran, ne laik-antilaik saflaşmasının, ne demokrat-anti demokrat ayrımının ne kent ve taşranın seçimiydi. Tüm bu sosyolojik farklılaşmaları da kesen ve sonucu belirleyen, "güçlü Türkiye" arzusu oldu. Türkiye'yi yeniden şaha kaldırmak isteyen irade, bunu popülerleştirmesini de bildi ve bu sayede 24 Haziran'daki sonuç hasıl oldu.
Seçmen sağduyuyla oy verdi
Şüphesiz kazanan için de kaybeden için de seçimlerden alınacak çok ders vardır.
Fakat Muharrem İnce'nin açıklamasında az da olsa emareleri görülen muhasebeden maalesef Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında eser yoktu.
CHP Genel Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı arasındaki mücadele nereye varacak, izleyip göreceğiz ama seçim gecesi sonuçlar artık netleştiğinden beri özellikle sosyal medyada yazılan çizilenler, siyasetsizliğin bir kitleyi ne hale düşürdüğüne dair çok acıklı bir manzara ortaya koyuyor. Trollerin değil yazıları CHP'liler tarafından kesilip duvarlara asılan köşe yazarlarının, baş tacı edilen sanatçıların düştüğü haller, sosyolojik değil psikolojik tahlili zorunlu kılıyor.
Kin ve nefret siyasetinin bir partiye seçim zaferi getirmediği gibi seçmenlerinin ruh sağlığını da bozduğunu gösteriyordu ortalığa boca edilen akıl almaz paylaşımlar.
Ortada derinlemesine analiz ve rehabilite edilmesi gereken bir durum var.
Siyaset, toplum için yapılır; evet biraz hırs ister ama yanında feraset ve basiret de varsa...
Topluma verdiğini zararı hesaba katmadan safi hırsla yaptığınızda seçmen en sonunda dönüp kinini size kusmaya başlar.
CHP seçmenine bakınca bunu görüyor insan. Toplumun geniş bir kesimini düşman olarak görmeye ve öfke ve nefretlerini seçimi kazanamayan partilerine yöneltmeye başlamışlar.
Gezi kalkışmasındaki vandalizm de, 15 Temmuz'da darbecileri alkışlamaları da siyaset dışı yöntemleri meşru görmeye telkin edilmelerinden kaynaklanıyordu.
Takiyye ve taktik siyaseti
Seçimin en önemli sonucu; FETÖ ve PKK'ya iltisaklı siyasete (HDP'yi meclise sokma başarısı göstermiş olsa da CHP) ve takiyye stratejisine milletin geçit vermemesi oldu... Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu kavgası, yerel seçimler bahanesiyle biraz daha ertelenir belki ama kin, nefret ve takiyye siyasetinin CHP'yi taşıyacağı bir yer olmadığı açık artık.
CHP, PKK'yı himayesine mi aldı?
Kürt seçmen HDP'den desteğini çekerken "Mustafa Kemal'in askerleri" PKK'nın siyasi kolunu Meclis'e sokmayı başardı. HDP oyları doğu illerinde düştü fakat CHP sayesinde batı illerinde arttı. CHP oylarındaki yüzde 5'lik erime bunun göstergesi.
Buna bir seçim skoru olarak bakamayız fakat. Bu durum hem CHP hem de toplum nezdinde yeni sonuçlar üretecektir. Bunda kuşku yok.