HDP’nin terörden yargılanan Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş TRT ekranlarında yayınlanan propaganda konuşmasını Edirne F Tipi Cezaevinden yaptı bayramda.
Dünya demokrasi tarihinde bir benzeri yoktur ihtimal. Partisi ve HDP için oy isteyen terör örgütü de “mağduriyet” olarak ambalajlasa da bu durumu siyaseten şanslı bir döneminde Selahattin Demirtaş.
Seçmene hesap vermekten kaçabildi çünkü bu sayede. Sebep-sonuç ilişkisini kopartıp hiç yoktan algısal bir paye, dramatik bir gerekçe edinebildi.
Neden PKK’nın Kürtlerin evlerini başlarına yıkmasına, çocuklarını çukurlara gömmesine yardım ettiğini izah etmek zorunda kalmadı bakın böylece. Kandil’in talimatı doğrultusunda öz-savunma ve özerklik savunuculuğu yaptığını da hatta. “Ankara’ya gidin, bizi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edin” diye verilen oyları PKK zimmetine geçirirken neden itiraz etmediğini de...
Rahatlamış olmalı Demirtaş.
KCK HDP’lilerin özerklik ilan ettiği bölgeleri Suriye kantonlarına eklemek için hendek terörü başlattığında, terörle mücadelede yüzlerce vatan evladını şehit verdi bu ülke. Vatan toprağının dört bir yanı yandı, acımız bağrımıza çöreklendi. Olanları kim unuttu ki?
Hal böyle iken hangi şehir olursa olsun sokağa çıkıp esnaftan, eşraftan, sokaktaki vatandaştan oy isteyebilecek miydi Demirtaş? Ne diyecekti? İnsanların yüzüne bakabilecek miydi?
Dışarda olsaydı muhtemelen HDP teşkilatı ile karşı ittifak bileşenlerinin doldurduğu salonlarda yapacaktı miting konuşmalarını. Üstelik katılımın düşüklüğünün tespiti, PKK ve Öcalan çaputlarının açılması, KCK marşlarının söylenmesi gibi önlenemeyen handikapları da olacaktı bunun.
Üstelik karşı ittifak liderleriyle buluşmaları fazlasıyla göze batacak, iki tarafın tabanı için de gönül bulandıracaktı.
Düşünsenize “faili meçhul cinayetler kabulümdür” diyen Meral Akşener ile avukatlık yaptığı dönemde faili meçhul davalarına bakan Selahattin Demirtaş tokalaşıyor.
Ya da terör fezlekeleri nedeniyle dokunulmazlığı kalkan Demirtaş ile hakkında cinsel saldırı fezlekesi bulunan Muharrem İnce “centilmenlik” görüşmesi yapıyor, espriler havada uçuşuyor falan.
Ya da tam tersi… Kılıçdaroğlu “aman seçmenleri uyandırmayalım” diye Demirtaş’a randevu vermiyor. Demirtaş’ı kimse yayına almıyor, sazı elinde kalakalıyor, Fox TV ile yetinmek zorunda kalıyor...
Demirtaş dışarda olsaydı muhtemelen olurdu bunlar.
Ama “içerde”. Bütün bunlardan yalıtılmış vaziyette.
Tam ihtiyacı olduğu, toplumdan saklanmak isteyeceği zamanda bu imkana sahip.
Bu sayede bir “mağdur” halesi, “siyasi yasaklı” payesi örebiliyor kendine.
Hatta o kadar ileri gidebiliyor ki bu serbest çağrışımlı kurguda “Burada olmamın tek nedeni, AKP’nin benden korkması” bile diyebiliyor.
Ne büyük kolaylık. Bu sayede PKK’nın katlettiği Aybüke ve Necmettin öğretmen için, terör örgütünün havaya uçurduğu işçiler ve köylüler için, sokaklara evlere bomba tuzaklayıp parçaladığı çocuklar ve kadınlar için yahut tuzaklarla, sniperlarla katlettiği gencecik asker ve polisler için en küçük bir özeleştiri verip üzüntü bildirmesi gerekmeden sıyrılıp çıkabiliyor işin içinden. Üstüne espri de yapabiliyor.
Rakip görünümlü ortakları için de çok işlevsel bir durum bu.
Hem “o neden içerde” diye yalandan ama şık bir adalet savunuculuğu yapabiliyor hem de Demirtaş ortalarda dolanıp varlığıyla şehitlerimizin yokluğunu hatırlatmadığı için İnce’sinden Karamollaoğlu’na, Akşener’inden Kılıçdaroğlu’na tüm bileşenler rahatlıkla sörf yapabiliyor… Akan kanın üzerinde.