Erdoğan-Bahçeli’nin dirayetli liderliğinde kurulan “Cumhur İttifakı”nın sürdürdüğü anti-emperyalist mücadele, devletin tüm “hayati” kurumlarını içine almak durumundadır.
Konu, Amerikan emperyalizminin karşımıza diktiği “proje örgütler” FETÖ ve PKK ile mücadelenin çok ötesinde önem taşımakta, 1946-2016 arasında devletimizin kurumlarının içine yerleştirilmiş “bütün lobilerle” mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.
FETÖ ile mücadelede bile şu anda ciddi zaaflarımız gözüküyor, kurumsallaştıramadık!..
“Devlet aklı” eli silahlı terör örgütü olduğu için PKK’ya karşı mücadeleyi, doğal bir refleksle kurumsallaştırmış, TSK-MİT-Emniyet hattında gereğini yapan olgunluğu yakalamıştır.
Fakat, FETÖ, farklıdır, sivil bürokrasi, üniversiteler ve medyada sakladığı kripto unsurlarıyla, arkasına emperyalizmin tam desteğini almış şekilde Türkiye’yi yeniden kuşatma planını uyguluyor.
Mücadelede ekonomi bürokrasisi
Parmağının arkasına saklanmayan teşhislere ihtiyacımız var, ben, bildiğimi söyleyeyim. Emperyalizm, bu ülkede iki ana hatta kurumsallaştı:
1- TSK’yı hızla ulusal ordudan NATO ordusuna çevirme çalışmaları çerçevesinde “NATO’nun çıkarlarını kollayan generaller kuşağı” yarattı, ülkemizin darbeler tarihi bu örgütlenmeyle gerçekleşti, 2- Ekonomi bürokrasisini, milli ekonomik menfaatlerden çok, küresel emperyalizmin uydusu olmasını gözeten sözde beyinlerle doldurdu.
(Öyle ki, ekonomideki “bizim çocukları” tıkandıklarında Dünya Bankalı Atilla Karaosmanoğlu (1971 Muhtırası bakanı) veya Kemal Derviş gibi harika (!) çocuklarını göndererek kontrolü sağladı.)
Erdoğan, 2008’de IMF ile anlaşma imzalamadı, 2009’da Peres’e “one minute” dedi. O gün bugündür Erdoğan’la uğraşıyorlar.
Ekonomik büyümesini yüzde 7’lere oturtmuş, 18 ayda 2 milyon istihdam oluşturmuş, ARGE bütçesini AB düzeyinin üzerine çıkarmış, turizm ve ihracatta patlama yaşayan, sürekli konuşulan cari açığı ise ekonomik büyümeye bağlı yüksek enerji talebi ve yatırım malları ithalatına dayanan bir ülkenin bugün piyasalarında yaşanılan normal mi, değil!..
Pekiyi, kim yapıyor bütün bu kepazeliği ve bilmediğimiz kimler ortak bu işe?..
Ankara’nın zirvelerinde neler dönüyor, bilemem, ama bunların yakında Erdoğan’a, “işler kötüye gidiyor, en iyisi biz IMF ile yeniden görüşmelere başlayalım” raporlarıyla gittiklerini duyarsam da hiç şaşırmam…
Sayın Erdoğan…
Evet, haklısınız, Türkiye şu anda, tıpkı Rusya ve İran’da olduğu gibi emperyalizmin bir “döviz kuru kumpası” ile karşılaştı, ama, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Maliye Bakanlığı bünyesindeki bu yapılanmayı Tansu Çiller döneminden bu yana izleyen bir dostunuz olarak söylüyorum, yaşanmakta olanlar karşılaşacağınız sorunların henüz başlangıcıdır…
Bu mücadelede, Merkez Bankası ve Hazine’nin görevi dış borç sarmalının önünü keserek, yüksek faizlerle bu memleketin helal değerlerinin küresel fonlara aktarılmasını önlemek, Maliye’nin görevi ise “Düyun-u Umumiye” gibi hareket etmemektir.
Artık, bankalardaki toplam mevduatın yarısına nüfusun binde 2’sinin (yüzde 1 bile değil) sahip olduğu bu ülkede “milli-yerli ekonomi programını” geliştirecek, neo-liberal kıskaçtan kurtulmamızı sağlayacak beyinlere ihtiyacımız var.
Erdoğan’ı Chavezleştirme
Bakın, Washington’daki neo-con/Siyonist lobinin tetikçisi Michael Rubin, daha 15 Temmuz’un dumanı tüterken, 5 Aralık 2016’da, Türkiye Venezuella olur mu? (http://www.aei.org/publication/could-turkey-become-venezuela/) diye yazılar döktürüyordu. Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip Venezuella’yı bu hale getirenin kim olduğunu anlatmama gerek var mı, Erdoğan, Maduro’ya destek çıktıktan sonra ülkede istikrar sağlanabildi.
İran’a dönük atakları, yeni planlarını ortaya koyuyor, ekonomik kriz oluştur, halkı sokağa dök, “bizim çocukların” işbaşına gelmesinin yolunu aç!..
Ermenistan’da mini bir harekat yaptılar başardılar, moralleri artık yerinde…
Merak ediyorum, Erdoğan’ın “şu faizleri indirin” çağrılarını enflasyon-kur baskısı bahanesiyle kılı kıpırdamadan dinleyen anlı-şanlı ekonomi bürokrasisi, şu anda yaşanılanları nasıl yorumluyor?..
Bu nasıl bir bürokrasi ki, hiçbir “alarm sistemi” yok, Putin-Erdoğan-Ruhani üçlüsünün zirvesinden sonra olabilecekleri öngöremiyor?..
Bir soru daha: 16 Mayıs’taki Hakan Atilla kararının en kötü senaryosuna ne tür bir hazırlık var?
Sonra… Erdoğan’ın fotoğrafını Putin-Orban-Duterte üçlüsüyle birlikte TIME’ın kapağında görüyor, “Erdoğan’ı Chavezleştirme stratejisinin” sürdüğünü fark ediyoruz, ne tesadüf!..
Son sözüm Cumhurbaşkanına: Bu bürokrasi sizi yeme kapasitesine sahip, bilin.