Deprem uzmanı Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan beyin depremin yaklaşık 130 atom bombası gücünde olduğunu ifade eden Twitter paylaşımı herhalde depremin boyutunu anlatmak için yeterlidir!
Bir savaşa girseydi Türkiye bu kadar zayiat vermezdi.
Savaştan da beter!
Öyle olduğu için de dördüncü seviye ilan edildi.(Bir şehrin kendi imkânlarıyla hasarının üstesinden geleceği deprem birinci seviye; bölgesel desteğe ihtiyaç olduğunda ikinci seviye; ulusal desteğe ihtiyaç duyulduğunda üçüncü seviye; uluslararası desteğe ihtiyaç duyulduğunda ise dördüncü seviye kabul ediliyor.)
Hükümet depremlere her zamankinden daha hazırlıklıydı ve depremden 15 dakika sonra AFAD duruma el koydu.
Ama bu sefer depremin boyutu hükümetlerin hazırlıklarının fevkindeydi!
Dünyada hiçbir hükümetin böylesi bir depremle tek başına mücadele edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olmadığı hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu.
OECD ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar da bu depremin yüzyılın gördüğü en büyük ve benzeri görülmemiş bir deprem olduğunu ilan ettiler.
Evet, yüzyılın depremini yaşadı Türkiye.
Kış şartlarına, yolların deprem sonucu kullanılamaz hale gelmesine rağmen devlet tüm kurum ve imkânlarıyla bölgedeydi.
Ama yıkım o kadar büyüktü ki her göçüğe müdahale imkânı yoktu.
Hiçbir devletin 6 bin civarında yıkık binaya anında müdahale imkânı da yoktur.
Ayrıca deprem bölgesinde AFAD için çalışması belirlenen hemen herkes depremzede olmuş, başının çaresine bakmakla ve hayatta kalanlar aile fertleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı.
Tam bir felaket.
Buna rağmen hükümet soğukkanlı hareket etmiş, bizzat bakanlar bölgeye gitmiş, her ile yardımcı koordinatör valiler kaymakamlar görevlendirmiş, Diyanet 79 müftü ve binlerce görevli ile bölgeye intikal etmiş, arama kurtarma ekipleri yönlendirilmiş, asker jandarma polis sevk edilmiş, hülasa devlet tüm gücüyle bölgede koordinasyonu sağlamaya çalışmıştır.
Ülkenin dört bir tarafından halkın ve STK'ların gönderdiği yardım tırları kilometrelerce kuyruk halinde bölgeye girmek için sıra bekler hale gelmiş.
Yağmaya, hırsızlığa karşı ve güvenlik için 3 aylık OHAL ilan edilmiş.
Buna rağmen elbette ki bu büyüklükteki bir felakete, bu şartlarda müdahalede gecikmeler aksaklıklar olmuştur, olacaktır da.
Zaman birlik ve beraberlik zamanı, dayanışma zamanı, soruna odaklanma zamanı olmasına rağmen kimilerinin ideolojik dürtülerle, kimilerinin siyasi rant elde etme gayretiyle hareket ettiği çok çirkin bir dezenformasyon süreci de yaşadık.
Maalesef kimi siyasi çevreler millet can derdindeyken çirkin bir siyasi söyleme sığındılar, maalesef kimi ideolojik çevreler bölge halkının dindarlığından bahisle insanlıktan çıkmışçasına yayınlar yaptılar.
İlk gün hükümet dört bakanla elini uzattığı Hatay'da AFAD toplantılarına katılmayan, bakanların telefonuna bile çıkmayan ve hükümeti suçlayan CHP'li Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş bile, zaman ilerleyip felaketin boyutunu görünce, "Meseleyi iyi tartmak lazım. 10 ilde birden oldu herkese yetişmeniz gerekiyor. Kış şartları, kışın en sert zamanında... Bizim ilk gün depremde havaalanı pert oldu. Bütün dünyadaki AKUT'çuları getirseniz anca yetişirler." itirafında bulunmuştur.
Maalesef devlet millet seferber olmuşken dost devletler bir yana Yunanistan, Ermenistan ve İsrail gibi Türkiye ile sorun yaşayan devletler bile felakette elini taşın altına koyarken, bizdeki kimi siyasetçiler kendi devletlerine saldırmayı halkı hükümete karşı kışkırtmayı tercih ettiler!
Kimlerin hangi dezenformasyonu yürüttükleri biliniyor.
Ancak gün onları konuşma günü ve zamanı değil.
Hükümet de muhalefet de ağır bir imtihandan geçiyor!
Tam da bu noktada İletişim Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Dezenformasyonla Mücadele Başkanlığını tebrik etmek gerekir. Başkan İdris Kardaş beyin medyayı saat saat bilgilendirerek dezenformasyona karşı ciddi bir mücadele verdiğinin, tebrik ve teşekkür hak ettiğinin altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekir.
Millet can derdindeyken bir muhalefet liderinin seçimleri gündeme getirmesi, artık14 Mayıs'ta değil 18 Haziran'da olur mealinde sözler sarf etmesi de düşündürücüdür!
Evet, 130 atom bombası şiddetindeki bir depremin savaştan daha ağır zayiat verdiği ortadayken seçimin öne alınması tartışılır! Ancak seçimlerin bir ay sonra yapılmasının da hiçbir faydası yoktur.
Bana göre, 4 ay içinde yaraların sarılması hele de gönüllerdeki yaraların sarılması mümkün değildir ve seçim ertelenmelidir. Bir ay değil en az bir yıl!
Fakat anayasal engel var!
Anayasa 78. Madde'de 'Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.' hükmü var.
Yani ancak savaş halinde ertelenebilir!
Ortada savaş yok ama savaştan beter bir durum var.
Savaş hali dışında ertelenemeyeceği için ancak anayasada değişiklik yapılması halinde ertelenebilir.
Meclise teklif götürmek gerekir!
Muhalefetin samimiyeti asıl şimdi ortaya çıkacaktır.
'Seçimden kaçıyor!' deneceği için iktidar partisi bunu yapamaz yapmamalıdır da!
Ama muhalefet eğer hakikaten ülke çıkarını düşünüyorsa böyle bir adım atabilir!
Muhalefet böyle bir adım atar mı?
Zannetmiyorum.
Bir an önce iktidardan kurtulma hülyasına dalmış bir muhalefetten bunu beklemek aşırı iyimserlik olur!
Önümüzdeki günlerde siyaset kazanı fena kaynayacağa benziyor!
Hakkımızda hayırlısını diliyoruz.