Kuzey Kore bir füze denemesi daha yaparsa, Trump bundan mutlu olmayacakmış. ABD Başkanı’nın CBS televizyonuna yaptığı bu açıklama, Asya-Pasifik bölgesinde tırmanan gerilimin akıbeti hakkında fazla bir ipucu vermiyor.
K. Kore’nin sürekli füze atması, Güney Kore sınırına asker yığması ve nükleer denemeler yapması; bunun karşılığında ABD’nin de başta USS Michigan denizaltısı olmak üzere savaş gemilerini bölgeye gönderip Singapur ve Tayland yetkilileriyle sürekli telefon görüşmesi yapması, Güney Kore’ye füze savunma tesisi kurup Japonya’nın güvenliği için girişimleri hızlandırması, konunun sadece bir memnuniyet meselesi olmadığını gösteriyor.
Krize uluslararası arabuluculuk gerektiğini Papa bile Mısır gezisinde ifade ediyorsa, Avrupa ülkelerinde sığınakların yerlerini gösteren yayınlar yapılıyorsa ve kriz BM’nin gündeminde giderek daha fazla yer alıyorsa, durum vahim denebilir.
K. Kore’nin ABD müttefiki ülkeleri ve belki de doğrudan ABD’yi askeri olarak tehdit ettiğine şüphe yok; ancak bunu neden yaptığı tam olarak anlaşılamıyor.
Konu K. Kore değil
ABD, BM nezdindeki görüşmelerde K. Kore’ye yaptırımların artırılmasını istiyor. Zaten dış ilişkileri neredeyse olmayan, ticaretinin yaklaşık % 90’ını Çin ile yapan bir ülkeye muhtemelen siyasi ve ekonomik bir yaptırımdan söz edilmiyordur.
Bu noktada ABD isteklerinin doğrudan Çin ile ilgili olduğu söylenebilir. Trump, yaptığı açıklamada K. Kore ile savaş olasılığının masada bulunduğunu ancak böyle bir sürece girilmesi halinde milyonlarca kişinin ölebileceğini dile getirdi. Bu dehşet senaryosundan anlaşılan, olası bir savaşta nükleer silahların kullanılabilecek olması.
Söz konusu açıklamanın muhatabının Çin olduğunu, yine Trump’ın sözlerinden anlıyoruz. Trump, Çin’in gerilimi düşürme çabalarını farkında olduğunu ancak K. Kore’nin dizginlenmesi için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini belirtti. Ancak bu açıklamaları yaparken sözlerinin arasına Çin’in “kur manipülasyonları” yapmama kararlılığını görmek istediğini ve ticaretin yeniden düzenlenmesi için adımlar beklediğini ima etti.
Dolayısıyla yükselen krizin doğrudan ticaret, yatırım ve enerji konularının jeopolitiği ile ilgili olduğu söylenebilir.
Konu Hindistan
Çin, K. Kore yoluyla ABD önünde pazarlık şansını deniyor olabilir. Ancak Trump ABD’si bunun karşılığında Tayvan ya da başka yerler üzerinden misilleme yapmak yerine doğrudan K. Kore karşısına çıkarak bu oyuna gelmeyeceğini ifade etmiş durumda.
ABD, açıkça Çin’e “benimle olmayan bana karşıdır” diyor; Çin de ABD’ye fazla ödün vermeden uzlaşma alanını uluslararası zemine çekmeye çalışıyor. Bu noktada Rusya’nın tutumu önemli; Rusya da ABD’ye Suriye, Ukrayna ve NATO konularında anlaşırlarsa ağırlığını kendisine vereceğini hissettiriyor.
Bölgedeki gerilimin alacağı yol, sadece en büyük güçleri değil Hindistan gibi güçleri de etkileyecek. Zira Hindistan, Çin’in ekonomik ve askeri çevrelenmesi bakımından hem Rusya hem de ABD açısından son derece stratejik değerde. Hindistan’ın ticaret-yatırım halkalarını dünyanın başka yerlerine genişletmesi, Çin açısından büyük bir risk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hindistan’a yaptığı gezi sırasında yeni ekonomik alanların yaratılmasının önemine vurgu yapması, tam da Çin’in K. Kore üzerinden dünyaya yaptığı baskıya karşı alınan önlemlerin bir uzantısı niteliğinde. Ancak bu öneri, aynı zamanda krizlerden çıkışın da önemli bir yöntemi. K. Kore’yi bu kadar saldırgan hale getiren durum, izole edilmiş olması. Çin’e yapılan öneri ise, Kuzey Koreleşme ile Hindistanlaşma arasında seçim yapması.