Emperyalizm, iki hat üzerinden saldırısını sürdürüyor: FETÖ-PKK... İkisinin de kurucusu-kullanıcısı aynı: Amerika Birleşik Devletleri. Durum bu kadar açık. Hal böyleyken, “Biz bu ABD ile eninde-sonunda savaşırız, 'yokum' diyen vakitlice ülkeyi terk etsin” deyince bir araba laf işitiyoruz.
Savaşı biz çıkarmadık, uzun yılların içinden gelen bir savaş ilanı ile karşılaştık, suçumuz, cepheden kaçmamak, “topunuz gelmezseniz namertsiniz” demek. Vay efendim, savaş kışkırtıp, kendim gibi düşünmeyenlere memleketin kapısını gösteriyormuşum, geçiniz...
Benim söylediğim şu: Beka sorunuyla yüklü o gün geldi, anti-emperyalist bir savaş veriyoruz, Gazi Paşa’nın durduğu yerde duruyor, yeni-sömürgeciler ve maşalarıyla hesaplaşıyoruz, bu bela dönemde durduğumuz yer cephedir, siz neredesiniz?..
Bu gerçeği görmek için AK Parti veya MHP’li olmaya gerek yok, “milli ve yerli” olan herkes, hangi siyasi tercihten olursa olsun bu duruşu sergiler. Emperyalizme karşı sürdürülen beka mücadelesi Erdoğan veya Bahçeli’nin şahsi meselesi değildir, bir “milli davadır...” Bu davanın yanında mısın, dışında mısın, tüm mesele bu... İç siyaset manevraları, beynine dökülmüş “nefret” sözcükleriyle kıvırtmadan ama, lakin, fakat demeden emperyalizme karşı omuz omuza mücadeleye geliyor musun, gelmiyor musun, bunu anlatmaya çalıştım...
Sömürge aydını tipolojisi
Sol adına konuştuğunu söyleyenlerin sol değil, emperyalist işbirlikçisi olduğunu, “Atatürkçülüğü fikirsel ticarete dökenlerin” ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ihanet içinde bulunduğunu gördüğümüz çok özel bir dönemden geçiyoruz...
Türkiye’de eğer gerçek bir sol olsaydı, Erdoğan 2009’da Davos’ta emperyalizmin Ortadoğu’daki ileri karakolu İsrail’in lideri Peres’e “one minute” dediğinde havalimanında karşılayanların çoğunluğu sol bayraklar taşırdı!.. Oysa o çıkış, bugün “ABD ile savaşırız” diyenleri “amok koşucusuna” benzetenler tarafından, “Eyvah, İsrail Türkiye’ye bunu fena ödetir” yazılarıyla karşılandı, arşivler orada duruyor.
Eğer her gün anti-emperyalist mücadeleyi sürdüren kadrolara Atatürk’ün arkasına sığınarak kelimelerle ateş edenler gerçek Atatürkçü olsaydı, Erdoğan-Bahçeli ikilisinin “tam bağımsız Türkiye” çıkışları ve “NATO üyeliğini sorgulayan” sözleri karşısında en azından bir “heyecan” alameti gösterirlerdi. Hayır!.. Hepsi “FETÖ’nün sol-Atatürkçü kanadı, Amerikan/Avrupa Birliği emperyalizminin işbirlikçisi” olmayı tercih ediyorlar. Bu halleriyle Alman parlamentosunun solcusu Sevim Dağdelen’den hiçbir farkları da yok.
Bu, bir “sömürge aydını” tipolojisidir.“Efendi/sahip”e nasıl diklenirsin, başımıza büyük dertler neden açarsın, uzlaşalım, onların idaresinden nemalanalım zihniyetidir.
Kontrol edilemeyen lider ve ülke
Habertürk’ten Serdar Turgut, ABD’nin Türkiye’yi neden hedefe oturttuğunu Washington’dan çok güzel yazmış (http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/1723680-turkiyeye-neden-operasyon-yapiliyor ). “Damat” Jared Kushner koordinasyonunda İsrail-Suudi Arabistan hattını kuranTrump yönetiminin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek planı tavizsiz uyguladığını, Türkiye ve Erdoğan’ı ise “kontrol edilemeyen güç” olarak değerlendirdiğini belirtiyor.
Tespit doğrudur. Erdoğan’ın adının önce “öngörülemeyen lider” sonra da “diktatöre” çıkmasının tek nedeni budur. 15 Temmuz’un perde arkasındaki güçlerin ittifakı ile Tel Aviv-Riyad ittifakı arasında da bir fak yoktur. O suikastçı tim, mahkemede, “görevimiz sağ ele geçirmekti” diyerek yalan söylediler, emperyalizmden aldıkları emir, o gece Marmaris’te Erdoğan’ı öldürmekti...
Bunlar komplo teorisi değil, açık gerçeklerdir.
Suudi monarşisinin sürmekte olan ihaneti önce Kudüs’ü ilelebet kaybetmemize (artık Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması giderek hayale dönüşmektedir) devamında da Mekke-Medine’nin savaş merkezi haline gelmesine neden olacak. Anadolu’nun ehl-i sünneti buna izin verir mi, hayır!..
Daha büyük tezgahlarla üzerimize gelecekler... “Serbest piyasa” üzerinden vurup, sosyo-ekonomik kargaşalara uzanan saldırılar düzenleyecekler.
Münbiç ve Tel Rifat’a harekat başlamalı
Mustafa Kemal’in bize bıraktığı miras sözlerden biri şudur: Netice alacak taarruz yapılmadan kesin zafer kazanılamaz.
Sözünü ettiği kuşatmaya karşı savunma değil, kuşatmayı yapanı denize dökme taarruzudur.
Artık zamanı gelmiştir... Afrin’de, Haseke’de Amerikan silahlarıyla gövde gösterisi yapanlar mı var, tamam, o zaman, taarruz Münbiç-Tel Rifat hattında başlamalıdır. NATO “centilmenliği” çerçevesinde Brüksel’i uyarın, askerlerini oralardan çeksinler, kaza kurşununa falan gitmesinler...