Yapay zekanın cep telefonları üzerinden yaşamı yeniden yapılandırdığı, biyo-teknolojinin insanlığın servetinin yüzde 60’ına el koymuş yüzde 1’e kalıcı, seçkinci ve hatta tahrip edici diktatörlüğün yolunu açtığı bir çağdayız ve sürekli kabul görmüş yalanları tartışıyoruz.
Mesela, yaşam zeminimizi oluşturan ekonomiyi serbest piyasa ekonomisine dayandırmak gerçek dışıdır.
Çünkü öyle bir kavram yürürlükte değil.
Amerika tarafından çoktan rafa kaldırıldı!..
Dünya enerji fiyatları serbest piyasa ekonomisi kuralları zemininde şekillenmiyor!.. Aksine, Amerika, petrol ve doğalgazı hangi ülkeden alacağınızı, hangi ülkenin kaynaklarının devre dışı bırakılacağını dikte ediyor, fiyatların da kendi kaya gazı ve petrol rezervlerine göre şekillenmesini sağlıyor.
Tıpkı, emperyalist sistemin gıda tekellerinin dünya gıda fiyatlarını oligopol zeminde belirlemesi gibi… Kim aç kalacak, kim obeziteden ölüp gidecek, hangi ülkelerin insanları sevilmeyen liderleri seçtikleri için açlıkla imtihan edilecek, kararı piyasa vermiyor.
O zaman, serbest piyasa ekonomisinde ısrarın anlamı var mı, geçiniz.
İnsanlığın NATO’ya ihtiyacı var mı…
Aslında yok. Ama sistem, onu, başarılı bir ortak savunma paktı olarak tanıtmaya devam ediyor. 2001’den bu yana hangi işe yaradı, bir örnek verin.
Soğuk Savaş bittiği anda işlevini kaybetmiş bir yapıya boş yere bir sürü yatırım yapmaya devam ediyoruz. İnsanlığın ideolojik zeminde ikiye bölündüğü bir dönemde bir anlamı vardı, şimdi gerçek düşmanı kim, kimi kimden koruyor, o bile belli değil. Donanmaları Doğu Akdeniz’de karşımızda, görüyoruz.
Mesela kurucu lideri ABD, müttefiki Türkiye’ye saldıran bir örgüte binlerce TIR silah veriyor. Aynı ABD, Rusya’dan alınan S-400’leri NATO standartlarına aykırı buluyor!..
Hedefi terörle işbirliğini ört-bas etmek, S-400 tartışmasıyla üste çıkmaya çalışıyor. Oysa, Tel Abyad’da Amerikan bayrağı o paçavranın yanına konulduğu an NATO bitti!.. Birinin bunu söylemesi gerekiyor.
“NATO’ya bağlıyız” bir başka gerçek dışılıktır, işin gerçeği, içinde bulunmamıza rağmen, İran’la birlikte, bu ittifakın hedefinde olduğumuzdur.
Şiddet çağında işbirlikçilik güçlenir…
Emperyalizmin kavramların içini boşalttığı bir dönem.
Güçlü propaganda sistemi beyinlere tecavüzü sürdürüyor.
Ülke seçmeninin yaklaşık yüzde 25’i, Amerikan bayrağının gölgesinden memlekete silah sıkan bir örgütün siyasi temsilcileriyle ittifak yapan partiyi “Atatürkçü” sanıyor!.. Bir o kadarı da, FETÖ ile mücadelenin tüm dini yapılanmaları tehdit ettiğine inandırılıyor!..
Bu onların kabahati değil, emperyalizmin hedef ülkelerde kolay insan devşirmesinden kaynaklanan bir durum.
“Şunu yapmazsan Dolar 10 TL olur” veya “Amerika Tayyip’in biletini kesti” gibi ifadeleri kullanan, FETÖ ile mücadeleyi sulandırıp, PKK’dan barış(!) bekleyen zavallı beyinler nereden kaynaklanıyor sanıyorsunuz…
İnsan, aslında zayıf ve çıkarcıdır.
Yüksek dozda şiddetle karşılaştığında, uzlaşarak sağ kalmayı hedeflemesi ilk refleksidir. Bu, bireylerin günlük yaşamları için kabul edilebilir bir formüldür ama, milletler için acizlikten başka bir anlam ifade etmez.
Sosyal adaletsizliğin oluşturduğu DERİN FAKİRLİKLE açgözlülüğün oluşturduğu EKOLOJİK YIKIMIN birleşeceği bir dünyaya doğru ilerliyoruz ve bu noktada Amerikan emperyalizmi ile uzlaşan uluslar, sadece bir çöplük faresi gibi yaşamanın garantisini elde edecekler…
Küreselleşmiş sermaye ve organize faşizme karşı tek çare, mazlum ulusların anti-emperyalist cephesini inşa etmektir.
Liberaller, bir sorunu piyasanın satın alması kavramını çok seviyorlar, gereksiz, aslında, üretmemiz gereken gerçek kavramlar orada duruyor.
Yani, bir BEKA DOKTRİNİ’ne ihtiyacımız var. Bilin.