Gazetecilik ulvi bir meslektir.
Daha pikajörlük yıllarımda, yaptığım sayfaya uzun uzun bakar, “Benim yerleştirdiğim şu başlığı yüzbinlerce insan okuyor ve istifade ediyor” diye düşünür, büyük haz alırdım...
Kendi vicdanında, “Ben milletim için hayırlı bir iş yapıyorum” diyebilen her meslektaşım da bu mutluluğu yaşamayı hak ediyor bence.
Ne var ki, günümüzde böyle gazeteciliğin azaldığını düşünüyorum.
Zira meslektaşlarımızın çoğu “gazetecilik” adı altında, dedelerini şehit eden yedi düvelin değirmenine su taşıyor.
Haçlı ittifakının ülkemize yönelik yoğun operasyonlarının Türkiye ayağı, maalesef siyaset ve medyadaki “muhalifler” üzerinden yürütülüyor.
DEAŞ’ı kim destekliyormuş?
DEAŞ’ın bir ABD projesi olduğuna hâlâ inanmayan varsa en yakın akıl hastanesine başvursun.
İlk günden bu yana söylüyorum, Amerika bu örgütü bir maymuncuk gibi kullanarak, Suriye ve Irak’ta üs kurmak istediği bütün stratejik bölgeleri işgal ederken, diğer taraftan da Hollywood stüdyolarında üretilen kafa kesme sahneleriyle İslamofobya operasyonu yapmıştır.
Öte yandan da, “En iyi savunma taarruzdur” taktiğiyle, (bütün engellemelerine rağmen) DEAŞ ile en etkili mücadeleyi yapan Türkiye’yi, “DEAŞ’a yardım eden ülke” ilan ettiler.
Ve maalesef bir kısım medya bu iftira kampanyasına; köküne kadar destek verdi.
Kilis’teki asfalt makinalarının, Suriye’deki yardım konvoylarının görüntülerini, “Türkiye’nin IŞİD ile petrol ticaretinin resmi” diye çarşaf çarşaf yayınladılar.
Şimdi ise Amerika, DEAŞ hainlerinin aslında birer ABD askeri olduğunu, son PYD/PKK korumalı DEAŞ servisi ile kör meslektaşlarımızın gözüne soktu...
Bu müstamel arkadaşlarda zerre kadar meslek onuru kalmışsa bir özür borçları yok mu?
Bu “Gemi” kime çalışıyor?
Bir başka örnek...
Dün akşam CNN Türk’te, yaptıkları derin analizler sonucunda “Rıza Sarraf davasının Türkiye’ye yönelik bir operasyon olduğuna” sözbirliği ile karar verdiler!
Çok doğru söylediler.
2010’da ABD’nin, Hazine Bakan Yardımcısı Daniel Glaser vasıtasıyla ilettiği “İran ile ilişkiyi kesin” talimatının dikkate alınmamasıyla başlatılan, 17/25 ile olgunlaştırılan ve bugün de Rıza Sarraf üzerinden bitirilmeye çalışılan bir operasyon...
Bu objektif (!) Doğan kuşları, Rıza Sarraf olayının bir Amerikan projesi olduğunu anlamışlarsa, 18, 20, 21 ve 22 Aralık 2013 tarihli manşetlerine bakabilirler mi acaba?
Şimdi bu “Amiral Gemisi”nin kaptan ve mürettebatına soruyorum.
İlk gününden itibaren Rıza Sarraf’a kilitlenen o manşetleriniz de, her hafta ballandıra ballandıra anlattığınız Hürriyet’in objektif haberciliğinin eseri mi acaba?
Yoksa, ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin, 17 Aralık 2013 sabahı bazı AB Büyükelçilerine, “Halkbank konusundaki uyarımızı dikkate almadılar. Şimdi bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” sözleriyle ilan ettiği; ‘FETÖ Truva Atı’na gizlenmiş ABD operasyonunu, bugünlerde izlediğimiz finale taşımak için döşediğiniz taşlar mıydı?
Gazetecilik artık bir cephedir
O manşetleri ne amaçla attığınızın bir önemi yok zaten.
Madem gerçek ortaya çıktı (!), ister bilinçli bir ittifaka hizmet etmiş olun, ister bizim görüp tavır aldığımız bu operasyonu göremediğiniz için (!) FETÖ yandaşlığı yapmış olun; milletten özür dilemeniz geremiyor mu?
***
Ulvî bir meslek olan gazetecilik artık milli mücadelenin de yeni cephesi olmuştur.
Bu cephede milletinin yanında yer alan meslektaşlarımıza helal olsun.
Ama medya silahını, kendi milletine çevirenlere de yazıklar olsun.
Bu ihaneti yönetip, sonra da işportacı uyanıklığı ile devlet büyüklerinin yanı başında fotoğraf vererek durumu idare eden Biladerlere de selam olsun.