Demokrat Parti iktidarıyla birlikte ateşi sönen Kürt sorunu, 1960 askeri darbesi sonunda yeniden alevlendi. Bu dönemde özellikle Orgeneral/Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in "Türkçe konuş", "Herkes Türk'tür" temel oluşturduğu siyaset Kürtleri çileden çıkarır. Rahmetli Bülent Ecevit'in arşivinden çıkan devletin Doğu ve Güneydoğu'da uygulayacağı kalkınma program esasları dönemin havasını çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Bu tasarı sadece Kürt sorununu yok saymakla kalmaz, Kürtleri toptan yok sayar!
Kürt siyaseti 1960 sonrasında sol hareket içinde kendine yer bulur ama 1970-1980 arasında sağ-sol çatışmasının gölgesinde kalır. Bölgede açılan okullarda Kürt gençleri DDKO, DDKD, KUK, KAWA ve RIZGARİ gibi örgütlere katılır. İşte bu anda Abdullah Öcalan sahneye çıkar. Önceleri bu örgütlerle dirsek temasında olan Öcalan sonunda bunların hepsini eleştirerek silaha odaklı yeni bir mücadele başlatır. Bu dönemde Öcalan kimi Marksist-Leninist öğrenciyle birlikte, 1978 yılında Kürdistan İşçi Partisi PKK'yı kurar.
PKK, kuruluşu sonrasında ilk iş diğer Kürt örgütleri ortadan kaldırmış. Böylece bölgede hem askeri hem de psikolojik üstünlük sağlamış. PKK'nın kurulması "Şark meselesinde" yepyeni bir sayfa açılmasına neden olur. PKK'nın kanlı eylemleri ve diğer Kürt kuruluşların sahneden çekilmesi sonucu Kürt sorunu Öcalan ve örgütüyle özdeşleşmiş. Hatta genel bir yorumla Kürt sorununun PKK yüzünden ortaya çıktığı bile düşünülmüş geniş çevrelerce...
Aslında Kürt sorununun tarihsel gelişimine bakıldığında, meseleyi 1980 öncesi ve sonrası diye iki döneme ayırmak gerekir. Önceleri bölgesel bir sorun olarak varlığını sürdüren mesele, 12 Eylül 1980 darbesiyle yeni bir aşamaya girmiş. Tek Parti döneminin sıkıyönetim koşullarında dahi yapılmayan uygulamalar, 12 Eylül döneminde yaşanmış, yara kapanmamak üzere yeniden açılmış.
Bugün Türkiye'de kronikleşmiş bir Kürt sorunu ve sorunun çözüme kavuşamaması sonucu PKK diye kanlı bir örgüt varsa, bunda 12 Eylül yönetiminin hukuksuz ve hesapsız şiddete dayalı siyasetinin ve yanlış uygulamalarının önemli bir etkisi olmuştur. Bölgede dokuz yıllık sıkıyönetim ve 1987'de başlayıp 2002 yılına kadar devam eden Olağanüstü Hal koşullarında PKK büyüyerek Türkiye'nin en büyük sorunu haline gelmiştir. Kenan Evren dönemine damgasını vuran "asmayalım da besleyelim mi?" sözü ve PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığı sonucu elde ettiği büyük kazançlar sorunu içinden çıkılamayacak bir boyuta taşımış. Bunlara bir de ABD ve Avrupa'nın verdiği gizli destek katılınca sorun Arapsaçına dönmüştür. (M. Ali Kışlalı Güneydoğu, Ümit Yayıncılık 1996).. (Hüseyin Yayman'a teşekkürler)
(Yarın: Düşük Yoğunluklu Çatışma, 1980'ler ve 1990'lar)