Fethullah Gülen Amerika’dan mesaj yollamış örgütüne.. “Yerde süründüğün yeter ayağa kalk Sakarya..” diyor.. Lafı bitince de koltuğuna raptiye konmuş öğretmen gibi fırlıyor ayağa.. Hani, ‘..böyle kalkacaksınız ayağa..’ der gibi.. Arka arkaya“..Ya bir suikasta uğrayacak, ya da intihar edecek..” diye yazılar yazan Hüseyin Gülerce kimyasını bozmuş olmalı adamın.. Zaten şizofren gibi hareketleri vardı. Şimdi bir de hangi ‘en yakını’ tarafından zehirleneceğini hesaplamaya başladı herhalde.. Gülerce bir yazı daha yazsın Pocono dağlarına bakan pencereden atacak kendini aşağıya bu adam.. Sonra biz de burada, ‘CIA konuşmasın diye öldürdü..’ yazıları yazacağız..
Sakarya’ya dair bir de not vereyim..
“.. Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..”
Derken Üstad Necip Fazıl, tam da 15 Temmuz’u anlatır..
Milleti, FETÖ gibi ihanet şebekelerine karşı, dirilişe davet eder ‘ayağa kalk’ derken.
Bu diriliştir ki FETÖ ve onun tasmasını elinde tutan şer güçleri gömmüştür..
Rüya görmeyin..
Kültürel egemenlik
Kayseri Kitap Fuarı’ndaydık hafta sonu Hikmet Genç ile birlikte.. Fuar alanına geldiğimde girişte Nuri Pakdil kitap imzalıyordu.. CHP dönemi yağ kuyruklarını andıran uzunlukta bir kuyruk.. İçeride Tarık Tufan konuşuyor.. Bizi aldıkları salonda yanıma İclal Aydın geldi. Nazikçe selamlaştık.. Söyleşimizi tıka basa dolu salonda aktif katılımla heyecan içinde tamamladık.. Yemeğe gittiğimiz restoranın girişinde Rasim Özdenören’le karşılaştığımda heyecandan elim ayağım birbirine dolaştı.. Ve orada karşılaşmadığım fakat hafta içinde kitap imzalayacak, söyleşiler yapacak isimler.. Sibel Eraslan var.. Yusuf Kaplan var.. Yavuz Bahadıroğlu var.. Beşir Ayvazoğlu var.. Bravo Kayseri Kitap Fuarı.. Bravo Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik.. Bu tabloyu neden anlattım biliyor musunuz?.. Hep Erdoğan’ın sözünü ettiği bir kültürel egemenlik sorunsalı vardır ya.. Siyasal gücü yüzde 52 ile elinde tutan bir iktidar var.. Ama kültür-sanatta, edebiyatta, sinemada egemen olan zihniyet sol.. Kabul etmek lazım.. Geçenlerde Haşmet Babaoğlu Sabah’taki yazısında ‘Bu tayfanın çiğliklerinden bıktık ama’ derken, şu çok sarsıcı tespiti de yapıyordu; “…Ne var ki, benim, senin, bizlerin bıkmasıyla olmuyor. Sektör bunların ellerinde… Çark bunlarla döndürülüyor, medya hâlâ bunların eline bakıyor. Su başlarını bunların ağabeyleri tutuyor. Ne yalan söyleyeyim, bazen umutsuzluğa kapılıyorum.…” Kayseri’dekine benzer kitap fuarlarında gördüğüm atmosfer Haşmet Abi’nin umutsuzluğa kapıldığı kadar çaresiz olmadığımızı gösterdi bana.. Umarım yanılmam..
Olcay Hanım’la bir ömür
Hastane önündeki o çaresiz görüntüsüne baktım dün uzun uzun.. Deniz Baykal’ın tarz-ı siyaseti buydu.. Çok görünmezdi eşi Hanımefendi ile birlikte.. Dolayısıyla biz de Olcay Hanım’ı görmeyeli epey olmuş.. Koşarak gelmişti hastaneye.. Lise aşkına bir şey oldu diye ödü kopmuştu.. Gözleri yaşlı, bakınıyordu sağa-sola.. Deniz Bey’in ayağına iğne batsa kendi canı yanmıştı 60 yıldır.. Yüzüne yılların çektiği çizgilerin arasından belli belirsiz süzülen damlalara baktım.. Akşam olup herkes gittiğinde sadece o kalacaktı yatağının başında.. Anlıyorsunuz ne demek istediğimi!.. Pek çok bakımdan konuştuk CHP siyasetinin son 7 senesini. Ve FETÖ tertiplerini.. Ama Olcay Hanım açısından hiç kimse zahmet edip düşünmemişti.. Elbette Deniz Bey bile..