Rus yazar Anton Çehov’un ünlü sözüdür: Eğer perde açıldığında duvarda asılı bir tüfek varsa, bir yerde patlamalı…”
Suudi Arabistan yönetimindeki değişiklikler ve son günlerdeki ‘hareketlilik’ önce bu cümleyi hatırlattı.
2008 Ocak’ında dönemin ABD Başkanı George W. Bush, görevden ayrılmadan önce Riyad’ı ziyaret etmişti. Ziyarette ‘tehdit’ olarak ‘İran’dan, İran’ın Suriye ve Lübnan (Hizbullah) ile Irak ve Yemen’deki Şii gruplar üzerindeki etkisi konuşulmuş, Bush, Körfez ülkelerine, “İran tehdidine karşı sizi yalnız bırakmayacağız” mesajı vermişti.
Ve ziyaret, 20 milyar dolarlık (açıklanan) silah anlaşması ile sonuçlanmıştı.
Yaklaşık 6 ay önce (20 Mayıs 2017) benzer bir sahne yaşandı.
Yeni ABD Başkanı Donald Trump, Riyad’ı ziyaret etti. Yine İran ve artık iç çatışmalar yaşayan Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen konuşuldu. Ziyaret bu kez ‘280 milyar dolarlık silah anlaşması’ile sonuçlandı!..
Çehov’un sözünü hatırlatan da bu.
Bush’un verdiği silahlar bugün Yemen’de kullanılıyor…
Trump’un verecekleri nerede kullanılacak?
***
S. Arabistan’daki veliaht kral değişikliği, yeni veliahtın ‘kral gibi’ davranmaya başlaması, sıkça duyulmaya başlanan “koltuk değişimi Kral’ın sağlığında yapılacak, eli kulağında” yorumlarını destekliyor.
23 Ocak 2015’te Kral Abdullah’ınvefatı ve kardeşi Selman bin Abdülaziz’in tahta geçmesi;
krallığını destekleyen ve kendisi adına aileden ‘biat’ alan yeğeni Muhammed bin Nayif’i ‘birinci veliaht’ ilan etmesi; ancak 2,5 yıl sonra 21 Haziran 2017’de yerine oğlu Muhammed bin Salman’ı getirmesi süreci iyi okunmalı.
Arada Suriye, Yemen ve Katar’a karşı S.Arabistan’ın aldığı tavırlar son derece önemli.
Şimdi Krallık ‘Abdülaziz bin Suud’ hanedanından, ‘Selman bin Abdülaziz ailesi’ne geçiyor.
Taht ihtimali kalmayan ‘amcalar’ ve ‘kuzenler’ arasında ‘taht için tehdit’ görülenler ‘yolsuzluk soruşturması’ adı altında gözaltına veya ev hapsine alınıyor, kadroları boşaltılıyor.
Bu değişimin ABD destekli olduğu açık.
Veliaht Prens’in geçmişi ve son 3 yıldaki kararlarda etkisi bunun göstergesi.
***
Bu değişimin Türkiye için de sonuçları olacak.
‘Katar krizi’önemli bir örnek.
S.Arabistan ve BAE öncülüğünde, Mısır ve Bahreyn’in katılımıyla Katar’a ambargo başlatıldı.
Gerekçe, “İran’la yakın ilişkiler”di.
Ancak ambargo maddelerinden biri “Türkiye’nin Katar’daki askeri üssünün kapatılması”ydı.
Yani Katar’a yönelik bir karar, aynı zamanda Türkiye’ye de yönelikti.
Türkiye tavrını Katar’ı korumaktan yana koydu.
Türkiye, bir yandan da S.Arabistan’la ilişkilerini bozmamaya çalıştı.
Süreç ‘soğudu’ ancak devam ediyor.
Önümüzdeki soru şu:
Dün Katar’a karşı ‘eyleme’ geçen S.Arabistan ve müttefikleri, yarın ABD ve İsrail’in de desteğiyle İran’a karşı bir ‘eylem’ kararı alır mı?
Bu ihtimal hiç uzak değil.
Zira ABD ve S.Arabistan için birinci tehdit ‘İran yayılmacılığı’…
İran’ın siyasi parti Hizbullah üzerinden etkili olduğu Lübnan’ın Başbakanı Saad Hariri, S.Arabistan ziyareti sırasnda “İran’ı eleştirerek” istifa etti.
Tablo netleşiyor.
Türkiye, Katar’da olduğu gibi İran için de bir ‘karar vermek zorunda’ bırakılacak.
Katar krizinde S.Arabistan’la ilişkilerin bozulmaması sağlandı.
Ancak İran’a karşı bir ‘cephe’ oluşturulduğunda aynı politika S.Arabistan’da kabul görür mü?
Yine İran’ın etkisindeki Suriye yönetimi ve Irak’taki etkili Şii gruplar bu ‘yeni dönem’den nasıl etkilenir?
Bu etkilenme Suriye ve Irak’ın Türkiye sınırındaki durumu nasıl etkiler?
Ankara bu sorular ve daha fazlası üzerinde, olası senaryolara hazırlık yapıyor.
***
Bir not:
S.Arabistan’da olanlar ‘yolsuzlukla mücadele’nin ‘siyasi operasyonlar’ için nasıl bir ‘meşruiyet kılıfı’ haline getirilebileceğinin yeni bir kanıtı.