"Andıç" adlı baş emirle Çevik Bir ve Erol Özkasnak medyaya resmen el koymuştu. Rahmetli Mehmet Ali Birand, Çevik Bir'in Show TV'nin patronu Erol Aksoy'u tehdit ettiğini, 32. Gün'ün yayından kaldırılmasını istediğini söyler. "Ülkenin birlik ve bütünlüğünü rencide edici gerçek dışı haber yapmak" suçlamasıyla Birand'ın askeri tesislere girmesi yasaklanır. Ayrıca Umur Talu,Aydın Doğan'dan kendisinin yanı sıra Taha Akyol, Yalçın Doğan, Nilgün Cerrahoğlu, Şahin Alpay ve Derya Sazak'ın kovulmasının istendiğini açıklar.
Hürriyet Gazetesi’nin o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, katıldığı bir televizyon programında 28 Şubat döneminde yanıltıldıklarını ifade etmiş, duyduğu pişmanlığı dile getirmişti. TSK'yı kusursuzluk merkezi olarak gördüğünü, andıçtan sonra bu güvenin sarsıldığını, hayal kırıklığına uğradığını da belirtir. (Günün Manşeti 2009) Ergun Babahan İstanbul'daki gazete ve televizyonlara talimatın Ankara büroları aracılığıyla geldiğini anlatıyor:
"Bildiğim kadarıyla Ertuğrul Özkök, askerlere yakın bir gazeteciydi. Zaten Hürriyet devlet gazetesidir. Dolayısıyla onların ilişkisi, bizimkinden (Sabah Gurubu) çok farklıydı. Onlar askerlerle iç içeydi."
Özetlersek seçimle göreve gelmesi gereken iktidarları, askerlerin medya patronları üzerinden, belirledikleri bir dönemdir 28 Şubat. Neşe Düzel 2010 yılında Taraf Gazetesinde yazdığı bir yazıda RP'yle hükümet kurmaya karar veren Tansu Çiller için "Sabah'ın siyasetçisiydi" demekte:
"Sabah DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'i çok destekledi. Onun için çok kavga etti ve epey tiraj kaybetti. Ancak Çiller'in bu desteğe rağmen Erbakan'la anlaşması Dinç Bey'i şaşkına çevirmişti. Fatih Çekirge Ankara'dan arayıp 'Tansu Hanım Erbakan'la hükümet kuruyor' haberini verdi. Çok emin olmadığımızdan 'RefahYol'a Doğru' diye bir manşet atmakla yetiniyor Ergun Babahan: 'Manşeti görünce Dinç Bey’in yüzü asıldı: 'Oğlum olmayacak şeylere amin diyorsunuz. Aydın Bey’le (Aydın Doğan) biz varız; böyle bir koalisyon mümkün olabilir mi? Biz buna karşıyız!' Dinç Bey, Çiller'in medyayı karşısına alamayacağını ve RefahYol Hükümetinin kurulamayacağına inanıyordu. Çünkü o dönemde siyasiler çok güçsüzdü!"
Radikal Gazetesi’nde 3 Mayıs 1997'de yayınlanan bir 'fıkra' TSK-Medya ilişkilerinin geldiği boyutu göstermesi bakımından önemlidir. Haberi yapan muhabir MGK toplantısına giren askerlere, "Gazetelerde çıkan MGK haberlerini nasıl buldunuz, bir eksiğimiz, yanlışımız var mı?" diye sorar ve bir orgeneral, "Yanlış ya da eksik yok; çok güzel" diye cevap verir.
O dönemde Çiller'e büyük öfke vardı medyada; hem de Erbakan'a… "Türkiye'yi Suudi Arabistan yapacak" diye düşünüyordu herkes. Dönemin en güçlü generallerinden Erol Özkasnak, Mehmet Altan'ın bir yazısına sinirlenmiş onu süngüye oturtup Güneydoğu'da dolaştırırım diye bağırıyordu telefonlarda. Genelkurmay Başkanı, Sabah'ta yazan Çetin ve Mehmet Altan'ı ve Yeni Yüzyıl'da yazan Ahmet Altan'ı Dinç Bey’e şikayet etmiş.. Yani kibarca kovun bunları demek istemiş... Rahmetli Birand, basını yönlendirme harekatının mimarı olarak nitelediği Erol Özkasnak'ın dönemi savunmaya yönelik sözlerine tepki göstermişti: "Özkasnak yönlendirmekle kalmadı, baskı yaptı, cezalandırdı andıç örneğinde de görüleceği gibi lekeleme kampanyası başlattı."(Milliyet 2001)
Medya desteği olmadan 28 Şubat'ın başarıya ulaşması mümkün değildi. Bugün artık o dönem medyanın etkin kişileriyle 28 Şubat'ı yönlendirenler arasındaki bağ inkar edilemez. Medyanın neden kendini bu kadar "göreve hazır hissettiğini" de ciddi olarak sorgulamak gerekir. Daha önceki darbelerde izleyici konumunda olan medya, bu kez sahaya inmiş ve bu postmodern darbeyi açıkça desteklemiştir! Acaba korku mu söz konusudur ya da öne sürüldüğü gibi para mı?!