Türkiye siyasetinde kendini “Kemalist” hatta konumlandıranların, Baas hareketine yakınlığını anlamak mümkün değil.Baas, pan-Arap/sosyalist bir harekettir, kuruluşu itibariyle anti-Kemalist’tir. (Burada anti-Kemalist kavramı, Türkiye karşıtlığı olarak kullanılmıştır.)
Tarihin sayfalarında dolaşmayacağım, Baas hareketi, Mustafa Kemal’in, Hatay’ı almasıyla alevlenen, hepsi Fransız üniversitelerinde okumuş aydınların öncülüğünde, Arap topraklarını tek devlet altında birleştirmek amacıyla harekete geçen Arap milliyetçiliğinin eseridir. Hareketin kurucuları Mişel Eflak, Salahaddin Bitar ve Zeki Arsuzi “Hatay meselesinden” yola çıkarak partileşmiş, bu nedenle, Hatay, Suriye haritalarında hiçbir zaman Türkiye sınırları içinde gösterilmemiştir. Baas’ın iki kolunu temsil eden Saddam Hüseyin ile Hafız Esed’in tek ortaklığı Türkiye düşmanlığıydı. Hafız, PKK ve elebaşına Suriye’de barınma hakkı sağladı, Saddam, Irak’ın kuzeyinin Türkiye’ye dönük saldırı alanı olmasına zemin yarattı.
Gariptir, Körfez Savaşları sürecinde Saddam, “sol-Kemalist” cepheden destek gördü, bugün de Hafız’ın oğlu Beşar, aynı desteği sağlıyor.
Oysa, CHP’nin Beşar’a yakın çizgide durması, öncelikle, Mustafa Kemal’e açık bir ihanettir!..
İlginçtir, Saddam’la Özal, Beşar’la da Erdoğan uğraşmakta,“Kemalistlerin sevmediği” iki lider iki farklı tarihi dönüm noktasında aslında,Mustafa Kemal’in devamı politikalar sürdürmektedir.
Bu çerçevede, “Erdoğan karşıtı” köşe yazarlarının iki de bir “Beşar’la masaya otur” yazıları döktürmeleri de ilginçtir. Ertuğrul Özkök son olarak“Artık Esad’la masaya oturma zamanı geldi mi” dedi bile. (Hürriyet- 7 Eylül 2017)
Erdoğan, Esed’in asıl patronu Putin’le görüşüp Suriye diplomasisini yürütüyor, neden bir kukla ile muhatap olsun?..Erdoğan’ı eli kanlı bir diktatör ile masada buluşturma gayreti, belli ki, “Suriye politikasının iflası” olarak sergilenecek, iç politika malzemesi haline getirilecek.
Buradan söyleyelim: O kanlı el sıkılmayacak.
Beşar’ın tek muhatabı meşru Suriye muhalefetidir, o kadar.
Savaşı sonlandırmada köklü mutabakat
Arkadaşlar, savaş muhabirliğinin eğitiminden geçmemişler, biraz bilgi vermekte yarar var. Bölgesel bir savaş, ancak, iki cephe arasında askeri denge kurulduğu an durur. Taraflardan birinin güçlü, diğerinin zayıf ve sürekli savunmada olduğu bir ortamda savaşı durdurmak mümkün değildir.
Erdoğan-Putin mutabakatı,bugün Suriye’ye “cephelerde sessizlik” olarak bu nedenle yansımaktadır, çünkü, herkes kendi işini yapmaktadır. Putin Baas’ın ezilmesini önlemiş, Erdoğan da ÖSO’nun cephede denge kurmasını sağlamıştır. Eğer Suriye’de kalıcı barış ve sağlıklı siyasi geçiş dönemi bekleniyorsa, ne Putin muhaliflere, ne de Erdoğan Baas’a yaklaşmamalı, durumlarını korumalıdır. Fırat Kalkanı sonrasında cephede kurulmuş dengeyi sarsacak her davranış, savaşın yeniden alevlenmesine yol açar, bunu en iyi Putin-Erdoğan ikilisi biliyor.
6 yıldır dağınık kimlik taşıyan muhalefet güçlerinin Suriye Ulusal Ordusu adı altında birleşmesi ise Baas’a değil, ABD bayrağı altında savaşan PKK’ya alarmdır. Türkiye’nin desteğinde inşa edilecek bu ordunun, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak amacıyla, gerektiğinde Baas ordusu ile ortak harekat düzenleyebileceği günler de yaşamamız mümkün.
Sayın Elekdağ yanlış yönlendiriyor
“Duayen diplomat”olarak adlandırılan Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar’a yaptığı açıklamada “S-400 almayın, EUROSAM alın” buyurmuşlar.Zaten EUROSAM hava savunma sistemi alıyoruz!..
EUROSAM’ı üreten Fransız-İtalyan konsorsiyumu ile varılan anlaşma, Türkiye’nin de bu kuruma ortak olması ve konsorsiyumun Türkiye’nin ihtiyacına göre sistem üretmesine dayalı. O iş yürüyor. Elekdağ’ın bundan bilgisi var.
S-400 ise hem acil ihtiyaçların karşılanması hem de savunma sanayi teknolojisinde tek kaynağa bağlı kalmadan, sektörün çeşitlendirilmesine yönelik.
Yıllarca Washington büyükelçiliği yapmış Elekdağ’ın derdi, bu çeşitlendirmenin bir Amerikan sistemi ile olması yönündeyse, o başka, biraz zor, çünkü büyük bir güven bunalımı yaşıyoruz ABD ile...
Türkiye’nin, “Almanya’nın içinde olmadığı” bir Avrupalı konsorsiyum ile NATO’ya entegre savunma sistemi (EUROSAM) üzerinde ortaklık kurması akılcı karardır.
S-400 alımı ise “bağımsız politikalar” çerçevesinde atılmış stratejik adım...
Karıştırmayın, her şeyin bir nedeni var...
NOT: Savunma sanayi konularında kalem oynatmak “akçeli” boyutu olan bir iştir, hiç sevmem, son bölümü yalnız, stratejik bir değerlendirme olarak kabul edin.