24 Ağustos 2016’da Türkiye, Suriye tarafında 98 kilometrelik sınır boyunu kontrol eden DAEŞ’e karşı Fırat Kalkanı operasyonunu başlattı.
Suriye muhalif güçlerinin oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu, TSK’nın kara desteğiyle sınırı geçti ve DAEŞ’i sınır boyundan güneye geriletti.
Operasyonla, Suriye içinde yer yer 40 kilometre derinliğe kadar bir ‘güvenli bölge’ oluşturuldu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, son BM Genel Kurulu’nda bu bölgenin ‘hava güvenliğini’ dile getirmeye başladı.
Yani Türkiye’nin Suriye krizinin başından beri ısrarla söylediği ‘Suriye halkı için karada güvenliği sağlanmış, havada da uçuşa yasaklanmış bölge’...
Bölgeden göç olmadı, DAEŞ döneminde Türkiye’ye kaçanlar geri dönmeye başladı.
Hava güvenliğinde Rusya ve ABD uzlaşması sağlanırsa, Suriyelilerin Suriye’de korunması ve barınması da sağlanmış olacak.
Bu neden bugüne kadar yapılamadı?
DAEŞ’in ilerleyişi sırasında, Kobani’de, Tel Abyad’da...
* * *
Türkiye, Suriye meselesi ‘demokratikleşme meselesi’yken çözümü Esad’la aradı. Özellikle ABD ve İngiltere’nin 2012’de ‘yumuşak davranmayın, daha fazla baskı yapın’ telkinlerine, açıklamalarına, hatta baskılarına rağmen Esad’la görüştü; demokratikleşme, en azından yerel seçim ve Kürtlere vatandaşlık verilmesi için çaba gösterdi.
Esad bu yönde adım atmayınca, Türkiye ‘müttefikleri’ ile aynı politikaya döndü.
Bu kez de müttefikler geri adım attı.
‘Esad sonrası kim gelecek; sahadaki gruplardan hangilerine güveneceğimizi bilmiyoruz’ bahanelerini öne sürdüler...
Türkiye, Esad’a demokratikleşme baskısı yaparken yanında olmayan müttefiklerini, ‘tamam yönetimi devirmeleri için muhalifleri destekleyelim’ dediğinde de yanında göremedi!
Türkiye’nin bana göre bir hatası varsa, çözümü ‘müttefikleri’ ile birlikte aramak zorunda kalmasıdır.
Görüldü ki, müttefiklerin çözümden anladığı aynı değil!
Öyle olsaydı, Türkiye Rusya ile anlaşıp, müttefiklerini de desteğe mecbur bırakarak ÖSO güçlerini Cerablus’a soktuğu gibi, Peşmerge ve yine ÖSO güçlerini Kobani ve Tel Abyad’a sokabilirdi...
DAEŞ Musul’a yürüdüğünde Irak’la işbirliği yaparak ve havadan destekleyerek şehri koruyabilir; terör örgütünün Irak hazinesindeki dolarlarla, ABD silahları ve askeri araçlarıyla güçlenmesini önleyebilir; Türk diplomatlarının esir tutularak aslında Türkiye’nin aylarca elinin kolunun bağlanmasına engel olabilirdi...
Öyle olsaydı bugün Suriye’deki harita nasıl olurdu?
Bugün Cerablus’a kadar oluşturulan ‘güvenli bölge’ tüm sınıra yayılırdı.
5 milyon Suriyeli Kürt ve Arap Türkiye’ye, Barzani’ye, hatta DAEŞ bölgesine sığınmak zorunda kalmazdı.
Bunlar öngörülemedi mi?
Bunu söylemek bol yıldızlı generallerin, uluslararası siyasetin kurtlarının zeka ve yetenekleriyle alay etmek olur.
* * *
Cerablus harekatı önemli sonuçlar doğurdu.
Müttefiklerle birlikte sağlanması için çalışılan güvenli bölge Rusya’yla uzlaşılarak sağlandı.
‘Muhalif güçlerin kim olduğunu bilmiyoruz’veya ‘ÖSO ölü doğdu’ gerekçelerinin doğru olmadığı ortaya konuldu.
Karadan ve havadan destek verildiğinde demokratik muhalif grupların DAEŞ’e karşı başarılı olduğu görüldü.
‘PYD/YPG’den başka DAEŞ’le savaşacak grup yok’ efsanesi çöktü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin’deki G20 zirvesinde yaptığı girişimlerle Rusya ve ABD anlaştı ve Kurban Bayramı’nda sağlanan ateşkesle, istendiğinde Suriye’de ‘kimsenin ölmediği’ de ortaya çıktı.
Ancak ABD-Rusya güç savaşı insanların üzerine yeniden bombalar yağdırmaya başladı.
Bu da savaşın, Suriye’deki insanların değil başkalarının savaşı olduğunu gösteriyor.
Dünya 5’ten büyük ama o ‘beş’ sadece ‘vuran’lardan oluşuyor, ‘duran’lardan kimse yok.
‘Durun’ diyenlerden de...
Ve o ‘beş’ dünyayı felakete götürüyor!