Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü’nün oğlunun balayı ve düğün masrafları, bizzat kendi danışmanı tarafından gündeme getirilmişti..
“Rüşveti gözlerimle gördüm” diyen danışman Ali Adnan bir mektup yazarak istifa etti..
Bu mektup üzerine Hayri İnönü, Ali Aslan’a dava açtı..
Mahkeme, Aslan’ı haklı buldu ve İnönü’nün rüşvet aldığını tescilledi..
Değerli dostlar..
Mahkeme bu kararıyla sadece rüşveti ortaya çıkarmadı..
Şunu da söyledi; “Her İnönü dürüst olmayabilir”..
Şimdi ortada buz gibi bir yolsuzluk dosyası var..
Rüşvet mahkeme kararıyla da tescillendiğine göre, birinin çıkıp şunu sorması gerekmez mi; “.. Bu iyiliği Hayri İnönü’ye neden yaptınız?..”
İçişleri Bakanlığı yahut Devlet Denetleme Kurumu hiç zaman kaybetmeden devreye girmeli ve Şişli’de dönen dolapları gündemine almalı..
Çok açık ifade etmek gerekiyor..
Eğer o bölgede çalışan, inşaat yapan bir müteahhit..
Ya da Şişli’de işyeri bulunan bir işadamı..
Belediye Başkanı ile gayr-ı yasal bir takım ilişkiler içine girmişse, bunu salt bir düğün masrafı jesti olarak göremeyiz..
Bu ilişkinin zaman kaybetmeksizin kapsamlı bir yolsuzluk soruşturmasına dönüştürülmesi kaçınılmazdır..
Buna hayvanlık derdim ama demiyorum!
Reha Muhtar’ın bu sözünü hatırlıyor musunuz?..
Show TV’de anchorman’lik yaptığı günlerdi..
Aracı durdurmadan nöbet değiştiren uzun yol kaptanlarına kızmıştı..
“.. Bunların yaptığına ‘hayvanlık’ derdim ama demiyorum..” şeklinde dile getirdi tepkisini..
Ahmet Hakan’ın Kemal Unakıtan’a taziye yazısını okurken nedense Reha Muhtar’ın o ‘söylerken söyleyemeyişi’ geldi birden aklıma..
Ey Ahmet Hakan...
Sen İslâm’a, bu ülkenin insanına, bu toplumun değerlerine söven cümle zibidi öldüğünde düşmediğin bu şerhi, Kemal Unakıtan’a neden düşüyorsun?..
Sen değil misin her fırsatta politik doğruculuk adına; o kibirli kaleminle, “.. bir kere de ‘ama’sız başsağlığı dileyin be..” diye eski mahallene akıl öğreten..
Neyse.. Ahmet’in bu yaptığına bi’şi derdim ama demiyorum..
Lağım dilli Yılmaz Özdil
Rusya ile imza altına alınan Türk Akım anlaşması konusunda, Yılmaz Özdil’in dünkü yazısı tam bir itiraf niteliğinde.. Ben çok açık söylüyorum.. Kim ki ülke menfaatine yapılan herhangi bir yatırımı, işbirliğini, anlaşmayı, buluşmayı itibarsızlaştırmaya kalkarsa, benim için o kelimenin tam anlamıyla operasyon çocuğudur.. Kimler bu topraklarda operasyon çekmeye çalışıyorsa, bu çocukları da hiç şüpheniz olmasın ki onlar kullanıyor.. Dünkü yazısında “.. enine, boyuna, dikine.. “ falan diye tarif ederken, borunun aslında kendisine döşendiğini yazmış ya Yılmaz Özdil.. Bize de fazla lâf bırakmamış aslında..
Bob Dylan
Nobel edebiyat ödülünün Bob Dylan’a gitmesini mantıklı biçimde izah edecek bir otorite arıyorum..
Evvelâ arz edeyim.. Bob Dylan hayranlığımı kimseye sorgulatmam.. Ama ‘NOBEL’ meselesini anlamış değilim.. Benim kuşağım ve çevremde; Knockin’ On Heaven’s Door, Blood In My Eyes...
Hatta geçtim folk yıllarını.. Bugünün genç kuşağının marş seviyesinde ezbere bildiği “one more cup of coffee”yi mesela.. Kim sevmez?.. Ama iş o değil.. Nobel nereden çıktı?.. Murakami’nin alamadığı bir ödülü bir folk şarkıcısına vermek en hafif tabirle iş bilmezlik olsa gerek.. Gerçi Nobel’in, özellikle barış ve edebiyat dalındaki ödüllerini çok da önemsemeyin derler.. Düşünsenize barış ödülü de,yaptığı anlaşma halkı tarafından reddedilen Kolombiya’ya gitti.. Amman Kolombiya ne ki?.. Bu komite Obama gibi bir Ortadoğu kasabına bile Nobel Barış Ödülü vermedi mi?..