Henüz 19 yaşındaki bir çocuk, zaten daha baştan ve tek başına G.Saray’ı darmadağın etti... Rodrygo’nun ayağından çok çabuk gelen 2 gol, hemen ardından bir de penaltı; zaten güçsüz/çapsız ve hatta umarsız olan takımımızı, utanç duvarının dibine çöktürdü.
Eskiden bir “G.Saraylılık ruhu”ndan söz edebiliyorduk ama; 11 yabancının istilasına uğrayan takımın, tuz ruhundan bile sözedilemezdi. Hanüz 15 dakika bile dolmadan düştüğümüz acı fark, giderek utanılacak bir farka doğru da yönelecek mi diye erkenden endişeye düştük.
***
Bazen takım topyekun kötü olsa da, Muslera devreye girer; ya yenilgiyi ya farkı önlerdi. O da imdada yetişemedi.
Skor ne olursa olsun; en ufak bir üzüntü bile duymayacak futbolculardan oluşan gamsız/hissiz/temelsiz bir takımın dağılışına tanık olduk. Futbolun temel kurallarından hiçbirini uygulayamadan teslim olan G.Saray; attıklarıyla yetinen Real Madrid’in insafa gelmesiyle, çok daha fazla farka düşmekten kurtuldu. Yoksa, olası daha facia bir farkı önlemek için bile; çabamız ve umudumuz yoktu.
***
Kendi ligimizde maç olduğu zaman, böyle bir-kaç gol yediklerinde; Fatih Terim ve yardımcıları, ortalığı gerilime/kaosa/curcunaya döndürdmek için, hep birlikte çılgına dönerlerdi. Rakiple, hakemle, karşı takımın yedek kulübesiyle; bulabildikleri herkesle ve herşeyle olay çıkarırlardı. Ama maçın adı Şampiyonlar Ligi olunca, süt dökmüş kedi gibi oldukları yerde kaldılar. Gıkları çıkamadı.
Hadi erkenden onca gol yedin; bari sonrasında o acı skora isyan et... Bir şey beceremesen de, altından kalkmak için çaban olsun. Hayır, kıllarını bile kıpırdatmadılar. Kızdık, utandık, kahrolduk... İçimiz yanıyor.