Hadi Özışık, Posta gazetesi genel yayın yönetmeni Rıfat Ababay’la, Brüksel sokaklarında bir mini mülakat yapmış. gazeteciler.com'da yayınladı.. Ababay’ın, katıldığı gezi ile ilgili olarak yaptığı değerlendirme beni ziyadesiyle umutlandırdı..“..Çok iyi intibalarla ayrılıyorum. Gurur duydum bir Türk olarak. Ülkemizi bu kadar güzel temsil ediyoruz yurtdışında bu çok önemli bir şey...” diyor.. Hiç birbirimizi kandırmayalım.. Posta gazetesi çok düşmanlık yaptı bu millete. Tek tek detaya girmeyeceğim.. Ama yıllardır ilk kez kameralar önünde siyasi değerlendirmeler yapan, gazetenin bir numaralı isminin, Erdoğan’ın AB üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı görüşmeler dizisini değerlendirirken, bu yorumu yapması, çok önemli.
Trollere dava meselesi
AK Partili bazı isimler, bazı twitter hesaplarına dönük olarak düğmeye basmışlar. Aralarında Hayati Yazıcı, Mustafa Ataş, Adnan Boynukara gibi isimlerin de bulunduğu 30 kişi, bu hesaplara karşı dava açmaya hazırlanıyor.. Neden?.. Çünkü son zamanlarda bu hesaplar parti içi dizayn faaliyetlerine girdiler.. Vaktiyle CHP’ye sararlarken, FETÖ’ye sararlarken, muhalif yazarlara sararlarken kimsenin bir şikayeti yoktu. Ama artık şartlar değişti..
Usame Bin Laden’i bilir misiniz?.. Günün sonunda ikiz kuleleri indirmiş ardından Obama tarafından okyanusun dibine yollanmıştı.. Oysa Afgan cihadında Amerikan silahlarıyla savaşıyordu..
Cafe’ler Kafe olsun
“Eskiden kıraathane vardı. Şimdi olmuş kafeterya” diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.. Anlaşılan Ahmet Hakan’ın müdavimi olduğu Atiye sokak ‘cafe’leri, “Nişantaşı Kıraathanesi” olacak artık.. Ahmet Hakan döndükçe devran da dönüyor anlayacağınız ve ister istemez başladığı yere geliyor adam.. Akif Beki, Cumhurbaşkanımızın kızı Sümeyye Erdoğan’ın 2012’de böyle bir tartışma sırasında, “..bari ‘cafe’ yazmasınlar, ‘kafe’ yazsınlar..” dediğini naklediyor.. Sanıyorum bu bir teklif olmaktan çok, ehven-i şer bir formül olarak atılmış ortaya.. Ama derseniz ki, ‘cafe’nin karşılığı, ‘kıraathane’ midir?.. Ona da gönül rahatlığıyla evet denemez herhalde.. Misal Sümeyye Hanım’ın ‘kafe’ teklifi aslında, ‘kafeterya’ olarak dilimize Fransızcadan geçmiş.. Çay-kahve meşrubat içilebilen, tost falan yenilebilen, ağır yemek sofralarının olmadığı mekanlar için tercih ediliyor. Dilimize Arapça ‘kırāʾat’, Farsça ‘hane’ kelimelerinin birleşmesinden geçmiş olan ‘kıraathane’ ise özünde bambaşka bir mekânı anlatıyor.. İçinde çay-kahve de içilebilen ama temel işlev olarak, kitap-gazete okunan bir yer olmalı kıraathane.. Evet Ahmet Hakan da ‘cafe’de kitap okuyor ama ana işlevi o değilmiş gibi geliyor bana.. Dili temizlerken illa ki çok net çizgiler çizilmese de olur yani.. Misal ‘Arena’ ifadesi kaldırılacakmış.. ‘Yabancı’ kökenli diye.. Yerine ne yazılacak peki?.. Latince “sta’dium” mu yoksa Fransızca“stade” mı?.. Muhtemelen ‘saha’ denilecek.. O da Arapça kökenli “sa:ha”dan geliyor. Ama en azından daha yerli.. Çok baktım, başka dillerden hiç etkilenmemiş olan bir tek‘alan’ var gibi görünüyor.. Bakalım ne olacak..
Sonunda elini tuttu!
Melania Yenge’nin, kocası Donald’la el ele tutuşmamak için neler yaptığını gördünüz.. Anlaşılan çok hoşlanmıyor eşinden.. Ancak kabul etmek lazım ki güçlü bir sponsor.. Herhalde onun hatırına devam ediyor bu ilişki.. Neyse sonunda el ele görüntülenmişler. Çok sevindik..(!) Fotoğraf Sicilya’da uçaktan inerlerken çekilmiş.. Ancak dikkatle bakınca bu el ele tutuşmanın bir aşktan çok ‘güvenlik’ öncelikli olduğu dikkatlerden kaçmıyor.. Uzun topuklularla uçağın o dik merdivenlerinden başka türlü inemezdi Melania Reis.. Mecbur tutmuş anlayacağınız adamın elini.