7 Haziran seçim sonuçlarından sonraki süreci hatırlıyorum.
O zaman da Reis birileri tarafından hedef tahtasına oturtulmuştu. Reis’in meydan meydan dolaşmasının seçmende olumsuz tepkiler doğurduğunu dillendirmişlerdi. Reis’in söylemini yenilginin sebebi olarak gösterenler çıkmıştı. İçimizden birileri bunu el altından tedavüle sokmuştu.
1 Kasım’da AK Parti tek başına hükümet olacak sayısal güce tekrar kavuştuğunda bu kez galibiyetin mimarı olarak Davutoğlu gösterilmişti o birilerince. Zaferin sahibi Davutoğlu, yenilginin sahibi ise Erdoğan! İçimizden birileri tarafından bugünlerde piyasaya sürülen bu söylem iğrenç bir kalleşlik örneği olduğu için mide bulandırıyor.
Şimdi aynı cenah yaşanan seçim yenilgisinin faturasını Reis’e kesiyor. Eskiden bunu alttan alta yaparlardı. Şimdi alenen yapmaya başladılar. 31 Mart seçimlerinde Esenyurt vb. AK Partili belediyelerin ve dolayısıyla Büyükşehir’in kaybının sebebi olarak Reis’in Kürtlere yönelik söylemlerini örnek olarak gösterenler çıkmıştı. Davutoğlu medyası her Allah’ın günü bu temayı gündemde tutmaya çalışıyor. Davutoğlu zamanında rafine bir kurnazlıkla pratize edilmek istenen “Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak kalsın. Biz kurucu liderimiz olarak kendisine vefamızı gösterelim. Ama partiyi artık biz yönetelim!” anlayışı, şimdilerde “özeleştiri” adı altında bir kılıfa büründürülerek içimize taşınmak isteniyor.
Erdoğan’ı dün kendisi için ölecek sadık dostlarından kalleş yöntemlerle kopartmak isteyenler bugün Erdoğan’ın başını kopartmaya çalışıyorlar. Ama bilsinler ki Erdoğan’ın gerçek dostları ve uğruna ölecek kadar kendisini seven milyonlar asla buna izin vermeyeceklerdir.
Reis’i FETÖ’cülere yedirmedik. Kripto AKP’lilere asla yedirmeyiz, biline! Herkes şunu bilsin: Erdoğansız bir AK Parti’nin hiçbirimizin gözünde zerrece değeri yoktur. Tıpkı Erdoğan’a ihanet edenlerin gözümüzde zerrece değeri olmadığı gibi. Erdoğan’ı tasfiye etmek için CHP adayını desteklemekte sakınca görmeyen o ihanetçiler şunu bilsinler ki Erdoğan’la ölüme gideriz ama onlarla gelecek iktidarı elimizin tersiyle iteriz.
Reis’i bu anlayış temelinde savunmak, dava bilincimizin bir gereğidir. Çünkü AK Parti’den onca yanlış adamlara ve adımlara rağmen milyonlar hâlâ desteğini çekmiyorsa işte bu sadece Reis sayesindedir. Onlar Reis’in şahsında kendilerini görüyorlar. Kendi davalarının geleceğini görüyorlar. Onlar Reis’lerine güveniyorlar. Ve AK Parti için gerekli değişimi de bir tek ondan beklemektedirler. Bu sevgi, güven ve sadakatin “Kişi tapıcılığı” ile zinhar alakası yoktur. O yüzden o birilerinin “Ne yani Reis yanlış yapmaz mı? Reis eleştirilemez mi?” sözlerinin arkasına sığınıp namertçe yaptıkları yorumlar tam bir bozgunculuk örneğidir.
Sureti haktan gören bu fitneci oyunlara gelmeyiz biz.
Bir ricam var
Şu yenilgi psikozundan herkes çıksın. Gün ne ağlaşma günüdür ne de her vakit günahlarımızı faş etme günü. Bilinenleri her gün birbirimizin üstüne boca etmekten vazgeçelim. Hep suçu başkasının üstüne atıp kendimizi pir ü pak olarak gösteren anlayıştan da vazgeçelim. Bir seçim kaybeder, bin seçim kazanırız. Ama özgüvenimizi ve umudumuzu kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Reis’in şahsında özgüvenimizi ve umudumuzu hedef alan saldırıların “özeleştiri” ve “eleştiri” kılıfı altında böğrümüze bir hançer gibi sokulmasına zinhar izin vermemeliyiz. O birilerinin Reis’i hedef tahtasına oturtup sosyolojimizi bölüp parçalama senaryosuna alet olmamalıyız. Umudunu kaybetmiş, heyecanını yitirmiş, her şeye olumsuz bakan, hep başkalarında kusur arama illetine yakalanmış, eleştiriyi yıkıcılığa dönüştürmüş, oturduğu her yerde kardeşlerinin günahlarını ve yanlışlarını faş etmekle uğraşan, tek amacı makam ve mevki olan, kendine makam verildiğinde yaltaklanan ama makamları gittiğinde hasım kesilen ve kibir abideleri gibi dolaşan kişilerle varabileceğimiz bir yerin olmadığını unutmamalıyız, vesselam.