İngiliz buluşu”parlamentarizmin, siyasi istikrar getirmediği gibi her türlü manipülasyona imkan sağlayan bir sistem olduğunu dün arz etmiştik.
Zaten bugünkü değişiklik de, 2007’de “başörtüsünü Çankaya’ya sokmak istemeyen” vesayetçilerin tezgahladığı, bir parlamento entrikasının doğurduğu bir zarurettir.
O zamanki tıbbi müdahale sonucu, Ağustos 2014’te sisteme kalp nakli yapılmıştı. Ancak arızalı kalp de yerinde bırakılmıştı. Bugün yapılan, yarım kalmış o ameliyatın tamamlanmasından ibaret olan gecikmiş bir tedavidir.
Bütün bunlara rağmen, bu değişikliği, “durup dururken Erdoğan’a daha fazla yetki vermek için yapılan keyfi bir düzenleme” gibi yansıtmak büyük yalandır.
Kaldı ki, 61 Anayasası’nda özel yetkilerle donatılmış bir vesayet kurumu olan ve 1982’de daha da güçlendirilen cumhurbaşkanlığının, “sorumsuz ve sonsuz” yetkilerini bir kenara bırakıp, “sınırlı ve sorumlu” bir şablona girmek nasıl bir yetki artırımıdır?
Bu algı operasyonlarıyla millet şaşırtılmaya çalışılmaktadır.
7 Haziran öncesi derin aklın, FETÖ koordinatörlüğünde kurduğu ve HDP, CHP’den PKK, DHKP-C ve DEAŞ’a kadar uzanan “Yıkım İttifakı” rektefe edilerek “Hayır Cephesi”ne dönüştürülmüştür.
(“Bu ‘her telden terör kulübü’ne CHP’yi niye dahil ettin” derseniz, bu haklı sorunun muhatabı ben değil, Türkiye’nin en köklü partisini “FETÖ römorku” haline getiren Sayın Kılıçdaroğlu’dur.)
‘Hayır’ aslında neye ‘Evet’ demektir?..
Bu referandum, çıkan her sonuca saygı duyulması gereken bir “seçim” değildir. “Geminin tipi, sokağın adı ne olsun” gibi sorulara cevap arayan bir anket de değildir. Hatta bu referandum, daha önceki anayasa değişikliği referandumlarından da çok farklıdır.
Bunu sıradanlaştırmaya çalışanlar, “Hayır çıkarsa kıyamet mi kopar, şimdi nasılsa öyle devam eder” diyorlar.
Evet… “Hayır” çıkarsa Türkiye’nin kıyameti kopar ve hiçbir şey şimdiki gibi devam etmez. Nokta…
***
Bir an için “Evet” oylarının yüzde 49.99 çıktığını düşünelim…
Şimdi, “Böyle devam edelim” diyenler, o zaman kesinlikle “böyle” devam etmeyecek.
Yine şu anda, “Diğer yüzde 50’yi yok sayıyorsunuz” diye, yok yere yaygara koparanlar, asıl o zaman “Evet” diyen “Diğer yüzde 50”yi sinek gibi görecek.
Hiçbirisi, “Bu sadece bir referandum idi” demeyecek, cumhurbaşkanının ve hükümetin meşruiyeti (!) tartışılacak, istikrar mumla aranacak. “Ekonomik işgal” meraklıları için gün doğacak.
7 Haziran sonrasındaki gibi bürokratlar da asker de bu iktidarı “gidici” olarak görecek, yine telefonlarına bile cevap vermeyecek.
Peki bu ortamda terörle nasıl mücadele edilecek?
Terörle mücadelede siyasi irade, askeri mücadeleden önce gelir.
Sayın Numan Kurtulmuş, referandumun en can alıcı noktasına parmak bastığı için “Hayır”cılar hep birlikte zıpladı.
Oysa Sayın Kurtulmuş az bile söyledi.
Sonuç “Hayır” çıkarsa Fırat Kalkanı kevgire döner. DEAŞ ve PKK yine sınırlarımızda cirit atmaya, Kilis’e yine füzeler düşmeye başlar.
Ya FETÖ…
Bazı FETÖ soytarılarının “Evet diyeceğim” şeklindeki operasyonlarını ciddiye alanların aklına şaşarım.
Bu referandum, FETÖ’nün ölüm-kalım savaşıdır. Ellerinden gelse mezardakileri bile çıkarıp “Hayır” dedirtirler.
“Hayır” sadece FETÖ’nün hayrına olur, gidenler geri gelir.
Geçmişte yaşanan bu kadar tecrübeye rağmen kimse “Bu nasıl olur” diye sormasın.
“Hayır”dan sonra, yargı ve bürokrasideki kriptolar nasıl hortluyor, hatta şimdiki nice azılı FETÖ düşmanları (!) nasıl hızlı FETÖ’cü oluyor görürsünüz.
Gerçek demokrasiye ‘Evet’ diyeceğiz
Evet, terör belasıyla etkili mücadelenin devamına da evet demektir.
Türkiye’nin; kur artışından işsizliğe, bütün problemlerini sıralayıp, “Başkanlık bunlara mı çare olacak” diyenler, aslında bir perdeleme peşindeler.
Bu değişikliğin en önemli kazanımı, şimdiye kadar sadece meclis duvarını süslemeye yarayan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, ilk defa “gerçek” olacak.
Millet yasamayı da, yürütmeyi de dolaylı değil, direkt seçecektir. Bu bir millet için en büyük kazanımdır.
Ülke, her an ciddi krizlere sebep olabilecek çift başlılıktan kurtulacak, geminin tek kaptanı olacak, dış politikadan ekonomiye her konuda hızlı karar alınıp uygulanabilen dinamik bir yönetim sistemine kavuşacak.
Ayrıca bu kararları da “Siz yolcu, ben hancı” zihniyetiyle hareket eden bürokratlar değil, kaderi de kariyeri de halkın emrindeki yöneticilere kelepçelenmiş ekipler uygulayacak.
Kısacası millet, ilk defa “milli devlet” fırsatının yakalamıştır, iyi değerlendirecektir.