Fenerbahçe’deki başkanlık yarışını, “burjuvazinin adayı” kazandı.
Solcularımız neden seviniyor? Anlaşılabilmiş değil...
Bunu, “beklenen siyasi değişim”in habercisi saydıkları için belki de...
Fakat değişim talepleri “aşağıdan” değil (aşağıdan yukarıya olması gerekiyordu ya), daha çok Amerika’dan geliyor. Nedense...
İlginçtir, “sol”un ezeli düşmanı Amerika neye itiraz ediyorsa, muhalif solcularımız da ona itiraz ediyor.
Beklenen değişim gerçekleşti oysa.
Halk eliyle gerçekleşti.
Bu değişimin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Beğenin ya da beğenmeyin. Durum budur.
Değişimi tersine çevirmeye ve halkın yürüyüşünü durdurmaya seferber edilmiş muhalif solcularımızın, emperyalist Batı’dan andaç kavramlarla ispat-ı vücut etmesi de, gülünç değil, dramatiktir.
Rahmetli Mahir Kaynak, Türk solunun Moskova’dan değil, NATO’nun merkezi Brüksel’den kurgulandığını söylerdi de, konduramazdık.
Haklıymış!
Kredi ve şebelek
Söz bana düşmez ama “kredi” meselesinin “kamu” boyutuyla ilgili olduğum için, benim de bir çift söz söylemem gerekiyor.
Hürriyet’in şebeleği, (yasal statüsünün devam ettiği dönemde) Bank Asya’dan kredi kullanan bir meslektaşımıza sorular soruyor.
Soru sorma hakkını kendinde görebiliyor
Muhtemeldir ki, “kamu yararını” gözetiyor...
Zaten gazeteci kimdir?
Kamu adına soru soran kişidir.
Eh, şebelek de soruyor; “Cevap ver Nagehan” diyor, “Ama uzatmadan, ama laf kalabalığına getirmeden, ama geçiştirmeden, ama yuvarlamadan...”
Nagehan da cevap veriyor: “Kredi kullandığım doğrudur ama bunu karşılıksız almadım. Borcumu yasal faiziyle ve zamanında ödüyorum.”
Bankalar tüketiciye niçin kredi verirler?
Para kazanmak için.
Mahut banka da, para kazanmak için, bir gazeteci arkadaşımıza kredi kullandırmış. Karşılığını da “fazlasıyla” almış. Yani, para kazanmış.
Burada şaibeli ve gayrı kanuni bir durum varsa, şebelek bunu ortaya koymalıdır.
Bir de, para kazanmadan (“zararına”) kredi kullandıran bankalar var.
Bu bankalardan biri (bir “kamu bankası”dır), bir medya patronuna, “ilk dört yılı ödemesiz, neredeyse sıfır faizli ballı devlet kredisi” verdi. Medya patronu da, devletin “verdiği” paralarla gidip bir devlet kuruluşunu satın aldı.
Sonra o kuruluşu (ortağı olduğu bankayla birlikte) bir yabancı şirkete satarak, bedavadan yüz milyonlarca doları cebe indirdi.
Kamu yararı gözeterek meslektaşlarını sigaya çeken şebeleğe o günlerde sormuştum (defaatle sormuştum üstelik): “Niye bu krediyi hiç gündeme getirmiyorsun tosun?”
Ben sordum, cevap alamadım.
Cevap yerine, iki adet mahkeme celbiyle karşılaştım.
Köşesi vardı oysa... Yargıyı devreye sokmak gibi dolambaçlı ve sonuç alamayacağı yollara sapması gerekmiyordu.
Bunu yapmadı. Tabansız olduğu için mahkemeye koştu.
Madem beni “yargı” aracılığıyla muhatap alıyor ve sorularımdan kaçıyor...
Bir kere de Nagehan sorsun: “Cevap ver şebelek. Kamu bankasından ballı devlet kredisi kullanarak hazineyi zarara sokan medya patronu kim? Madem kamu yararını gözeten bir gazetecisin, açıkla... Ama uzatmadan, ama laf kalabalığına getirmeden, ama geçiştirmeden, ama yuvarlamadan...”