Amerika’nın Türkiye gibi uzun yıllara dayanan müttefikine karşı tavrını, sadece Rahip Brunson’un ev hapsi konusu ile sınırlandırmayacak kadar doğru yerden bakıyoruz. Bir taraftan Trump’ın sadece kendine ait olmayan adımları, O’nu seçimlerde başarıya götüren evanjelist ve siyonist gruplar, diğer taraftan Amerikan Devleti’nin Suriye konusundaki pozisyonuna hizmet edecek Trump’ın uç kararları tabii ki bir kaç parametreden analiz edilmelidir.
Gördüğümüz şu ki casusluk faaliyeti yapan, buna dair kanıtların olduğunu kamuoyuna yansıyan haberlerle bildiğimiz veya tahmin ettiğimiz rahibin tutuklandığında değil de, ev hapsine çıktığındaki bu Amerikan yaygarası, bize olayların gerçeğini farklı yerlerde aramamız gerektiğini işaret etti.
Amerika’da ne kadar farklı yapılar olduğunu da göz önünde bulundurursak, mesele şöyle gözükmekte.
Trump yeniden seçimlerde aday olmak istiyor ve bunun için onu başkan yapan ekiplere verdiği sözü tutmalı! Kendinin zikzaklı adımları tabii ki ne siyasete, ne devlet adamı kriterlerine uymamakta. İşadamı mantalitesi ile olaya bakan Trump için, 1) O’nu başkanlığa taşıyanları memnun etmek, 2) bu yeni siyasi iş projesinden karlı çıkmak. Bunu yaparken Amerika’nın gelmiş geçmiş en kötü başkanlarından biri olarak tarihe geçeceğini tahmin edecek yapısının da olmadığını görmekteyiz.
Bu durumda Trump yönetimindeki, daha doğrusu evanjelist ve siyonist ekiplerin yönetimindeki Amerikan iktidarı İsrail’i Orta Doğu’da tek müttefik olarak dizayn etmekte. Niye mi? Çünkü dünya ve şartları değişiyor. Ve verilere baktığımızda Amerika’nın önümüzdeki 100 yıldaki “tek güç” profili cidden hızla değişecektir.
İki dünya savaşı ortamının kurulmasında, siyonist aklın oynadığı rolü hepimiz biliyoruz. Ve bu aklı, İngiliz İmparatorluğu’nun kullandığı Osmanlı gibi cihan devletinin çöküşünün ardından çıkan olaylarla, neyin tasarlandığını net gördük. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni gücün ABD’nin devreye sokulmasını, bir “İngiliz aklı” olarak yorumlarsak, yeni içinde bulunduğumuz savaş ortamını iyi irdelememiz lazım. Bu sefer hedef; küresel değişimin kodu olan Asya’ya, yani doğuya kayan ticaret hatları ve paradır. Bu durumda, İsrail’in neden beslendiğini, neden tüm oyunlarına destek verildiğini, neden terör örgütlerinden vazgeçilmediğini anlamaktayız.
Şimdi geçelim, Türkiye’ye uygulanan sembolik karakterli yaptırıma! İlk aşamada, Rusya ile gelgitler yaşanmasından daha sonra, İran’a ciddi hamle vuracakları günlerde tekrar Rusya ile şirin mesajlar uçuşmaya başladı.
Ardında İran.
Halen İran içindeki gerilimi gözden geçirmemiz lazım. İran’ın ekonomik olarak zora girmesinin, sokakları nasıl etkileyeceğini ve bu etkileşimden ABD ile İsrail’in nasıl istifade edeceğinden de uzun uzun konuşmalıyız. Ama ardından “gelin konuşalım” denildi İran’a. Ne zaman sokaklar kaynarken ve farklı farklı kentlerde insanlar ayaklanırken! Tekrar ediyorum bu ayaklanmaların İran yönetiminin yanlış politikaları ile bilakis alakası var. Lakin bu duruma sürükleyen ve bu durumu siyasi yöntemle kullanan bir Amerika söz konusu! Sokaklar sıcak gelişmelere şahit olurken, Trump “İran’la konuşurum” dedi. Ruhani’nin cevabı, İran’ın devlet diplomatik aklının ne kadar geleneksel olduğunun da işareti oldu. Kuzey Kore’ye benzemediğinin altını çizen İran, tavrı ile Amerikan adımlarını azıcık tedirgin etmiş oldu. Ve elbette Türkiye!
Tam bu sırada İran’a şirin mesaj eğilimi devredeyken, Türkiye’ye rahip Brunson üzerinden acil bir tavır sergilendi. Bakın bu kadar acil olması bile, başlı başına yorum konusudur.
Evet. Türkiye o kadar büyük ve etkili ki, Amerika gibi bir devletin seçim malzemesi oldu. Bir tarafta seçim malzemesi ama diğer tarafta Suriye! Suriye’yi kesin bu dayatmalarda farklı yere koymayalım. Suriye konusunda Türkiye-Rusya-İran’ın dayanışması, yeni dünya düzeni için yeni bir durumdur. Bu paydaşlık delinirse ki, hedef budur! O zaman esas oyunu görürüz...