Dünya genelinde siyasetin popülist bir dalganın esiri olduğu söyleniyor. Avrupa’da birçok ülkede bu dalga etkili oluyor ve kendisini hamasi, sığ, duygusal, tepkisel bir çizgiye hapsediyor. Yabancı düşmanlığından ırkçılığa, İslam karşıtlığından göçmenlere sergilenen hoşgörüsüz tavırlara kadar birçok siyasal tutum popülist temalar üzerinden yürütülüyor.
Popülizm kavramı aslında olumlu ve olumsuz iki farklı anlamda ele alınabilir.
Birincisi halkçı olmak, halkın iradesini iktidara taşımak, halkın beğeni ve eleştirisini hesaba katmak gibi, demokrasiye hizmet edebilecek bir ‘halk’ vurgusu içeriyor.
İkincisi ise halkın gündelik arzularının peşine takılarak oy avcılığı yapmak gibi negatif bir çağrışıma sahip…
Halk iradesi demokrasi için elbette kritik önemdedir. Ama içinde halk olan her popülist tavır, demokrat bir tavır olmayabilir.
Halk yardakçılığı, kitle kuyrukçuluğu, tribünlere oynamak, nabza göre şerbet vermek gibi kötüleyici anlamlar popülizmi siyasi kandırmaca şeklinde bir çerçeveye oturtmuştur.
Aristoteles, “Halk önderleri değil, halk avcıları olan bazı demagogların ortaya çıkmasıyla devlet düzeni bozuldu” der.
Halkın algısıyla oynayarak bir tür kandırmacaya gitmek, yani demagoji üzerinden siyaset yapmak açık bir sahtekarlıktır.
Halkın duygularını istismar ederek, onları gerçeklik zemininden koparmak hem demagojinin, hem popülizmin bir oyunudur.
Popülist siyasetin temeli, halka kazandırıyormuş gibi görünüp kaybettirmektir.
Popülist siyasetin esası, halka kısa vadeli kazanç vaat edip, uzun vadeli kayıpla karşı karşıya bırakmaktır.
İstanbul seçimlerinde bir kez daha gördük ki, popülist söylemler kitlede bir etki yapabiliyor, duygusal söylemler rasyonel durumun önüne geçebiliyor. Kısa süreli hoşluk, uzun vadeli zararları perdeleyebiliyor.
Eski Yunan’dan beri genel irade, ortak mutluluk, iyiye ulaşmak gibi kavramlar siyasetin ve insani arayışın amacı gibi sunulmaktadır. Popülizm tam da bu noktada münferit iyiyi, ferdi faydayı, kişisel çıkarı odağa alıp, genel hoş söylemlerle duygu manipülasyonu şeklinde tezahür ediyor. Bir yanda tek tek birilerine fayda sağlama çabası, diğer yanda genel geçer duygusal söylemlerle duyguları tahrik etme gayreti oluyor.
Bu yüzden çoğunlukla sırtında yumurta küfesi olmayan muhalefet partileri popülizme sarılıyor.
Oysa umumi menfaat, toplumsal fayda, genel mutluluk, ortak iyi gibi değerleri önemsemeliyiz. Tek tek birilerini işe sokmaktan önemli olan işsizlik meselesini gündemden düşürmektir. Bazı çevrelerin hoşnutluğunu sağlamaktan evla olan umumun memnuniyetini temin etmektir.
Türkiye’de de muhalefet partileri yakaladıkları bir damar üzerinden popülizmi sonuna kadar kullanmaya çalışıyorlar.
İnsanların kısa vadeli arzularını tahrik edip uzun vadeli kayıplara kapı açacak vaatlere yöneliyorlar.
Tüm bunlara karşı AK Parti’nin başından itibaren izlediği makuliyet çizgisini sürdürüyor olması önemlidir.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, seçkinci, aristokrat, elitist bir lider değildir; sofranın diliyle konuşur, sokaktaki insanı muhatap alır; bu yönüyle sonuna kadar halkçı ve halk tarafında duran bir siyasetçidir. Ama hiçbir zaman halkı kandıracak, duygularını istismar edecek bir popülizme gitmemiştir.
Erdoğan, günü kurtarmak yerine geleceği inşa etme amacının popülizme uzak durmakla mümkün olabileceğini bir konuşmasında şöyle izah eder: “Bizim, milletin sesine kulak vermeye, onların taleplerini beklentilerini dinlemeye ihtiyacımız var. Asla söylem olarak popülizme meyil etmeyeceğiz, seçim ekonomisi uygulamayacağız. Milletimizin bu tutumumuzu hakkaniyetle değerlendireceğine, popülizm yapanla ülkenin geleceğini inşa edeni çok iyi ayırt edeceğine inanıyorum.’’
Muhalefetin popülist siyaset tarzı günü kurtarmaya, duyguları istismar etmeye, geçici kazanç-kalıcı zarar getirmeye yöneliktir.
AK Parti bundan sonra da umumi ve uzun vadeli faydayı esas alarak, halkın duygu dünyasıyla rasyonel zemini bir arada kuşatarak siyaset yapmayı sürdürecektir. Topluma sağlanacak fayda, mutluluk, iyilik herkes için, uzun vadeli ve kalıcı olursa halka iyilik yapılmış olur.