Almanya'da üç milyonun üzerinde Türk kökenli vatandaşımız var. Bunların önemli bir kısmı Türk pasaportu da taşıdıkları için Türkiye seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip. Bu sebeple Türk siyasetçiler, Almanya'da halk oylaması konulu toplantılara davet ediliyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Almanya'da katılacağı böyle bir toplantının otopark yetersiz bahanesiyle iptal edilmesi uzun süredir gergin olan Türk-Alman ilişkilerinin daha da gerilmesine yol açtı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bardağı taşıran bu son olay üzerine tepkisini "Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz" sözleriyle ifade etti.
Almanya'nın uydusu çevre AB ülkelerinden gelen tepkiler ise Nazi benzetmesinin ne kadar isabetli olduğunu gösterdi. Avusturya'dan gelen mesaj "AB Türkiye'nin seçim kampanyalarına engel olmalı" şeklindeydi. Hollandalı aşırı sağcı Wilders, Türk bakanların 'istenmeyen kişi' ilan edilmesini istedi.
AB başkentlerinden yükselen bu sesler ve Merkel'in suskun kaldığına yönelik eleştiriler, epeydir devam eden Türkiye karşıtlığının Almanya ve tüm AB için bir iç mesele haline geldiğini de iyice açığa çıkardı.
Avrupa'da 2017 ve 2018'de gerçekleşecek olan seçimlerin ana temasını İslam düşmanlığı, Türkiye karşıtlığı, yabancı nefreti, mülteci sorunu gibi konular oluşturuyor. Ve bu başlıklar bir bütün olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Nazi benzetmesini haklı çıkartacak bir hayaletin Avrupa üzerinde dolaşmakta olduğunu gösteriyor.
Türkiye-Almanya; bu noktaya nasıl gelindi?
Yazsak sayfalar yetmez ama belli başlılarını sıralayalım.
Almanya uzun zamandır Türkiye'de kimi aktörler ve vakıflar üzerinden örtük faaliyet yürütüyor. Gezi kalkışması sırasında hükümete dayatılmaya çalışılan şartların, Türkiye'de belli bölgelerde yapılacak yatırımlara karşı oluşan örgütlü tepkilerin altında Almanya'nın fonladığı bazı yapılar çıktı.
Yine Almanya çok uzun zamandır açıkça Türkiye'ye karşı tehdit oluşturan terör unsurlarını ekonomik ve siyasi olarak destekliyor. AP koridorlarında PKK elebaşlarının posterleri asılıyor. Türkiye heyetinin ziyareti sırasında PKK'lıların çadır kurmasına izin veriliyor.
AB Türkiye'den, terör saldırılarıyla boğuştuğu bir dönemde Terörle Mücadele Kanunu'nu hafifletmesini isteyebiliyor.
Üstelik bütün bunlar Almanya PKK'yı terör örgütü olarak kabul ettiği halde gerçekleşiyor.
Casusluk davasından hüküm giyen Can Dündar, kaçtıktan sonra Alman makamlarına sığınıyor ve Alman Cumhurbaşkanı tarafından himaye görüyor.
***
Gelelim 15 Temmuz'a...
Almanya bu hain darbe girişiminden ancak üç ay sonra, o da kerhen, bir destek ziyaretinde bulundu. 15 Temmuz'un akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Köln'deki bir toplantıya tele konferans yoluyla bağlanması jet bir Anayasa Mahkemesi kararıyla engellendi. Terörist Cemil Bayık'ın bir PKK toplantısına hitap etmesine ise müsaade edildi.
PKK'lı derneklerin bağış adı altında para toplaması Almanya'nın teröre verdiği desteğin en sıradan olanı.
PKK'lı teröristlere şimdi bir de FETÖ'cüler eklendi. Almanya, tıpkı PKK ve DHKP-C gibi FETÖ'ye de koruma sağlıyor, Türkiye'nin istediği FETÖ'cüleri iade etmiyor. Üstelik Türkiye'de ajanlık faaliyetleri yaptığı gerekçesiyle tutuklu olan Deniz Yücel'in iadesini istiyor.
Yine FETÖ'nün verdiği akılla DİTİB'e yapılan baskınlar ve imamların casuslukla suçlanması gibi konular zaten Türkiye'nin tahammülünü zorluyordu.
Almanya bu son hareketiyle, Türkiye'deki sistem değişikliği konusunda açıkça taraf oldu ve hayırcı cepheye eklendi.
Almanya niçin mi hayır diyor?
PKK niçin hayır diyorsa, FETÖ niçin hayır diyorsa Almanya da onun için hayır diyor. Sebepleri bugün Star gazetesinde ayrıntılı olarak okuyacaksınız.
Biz tek cümleyle özetleyelim, 'hayır' Türkiye'nin hayrına olmadığı için tıpkı PKK ve FETÖ gibi Almanya da hayırcı.
Çünkü 'evet', Türkiye'nin artık dışarıdan yönetilememesi demek.
Çünkü 'evet' daha güçlü bir Türkiye demek.