Amerikan emperyalizminin sadece Türkiye’ye değil, Ortadoğu’ya ve özellikle de bütün Müslüman coğrafyalarına yönelik büyük plan ve projelerinin olduğu gizli bir şey değil..
Amerikan emperyalizminin -karşı konulamaz sanılan- dayatmacılığının, üstelik,Trump gibi, hiçbir kural tanımayan ve tanımayacağı da, şu son 9 aylık Başkanlığı’nda bile anlaşılan ve istediği yere bir ‘azgın boğa’ gibi dalmaya çalışan bir Amerika Başkanı’nın döneminde daha bir frensizleşeceği ortada..
USA emperyalizmi şeytanî planlarını tesadüflere bırakmamak dikkatinde.. Kendisine ileride problem oluşturabilecek her duruma karşı, önceden yığınla planlarını arka arkaya devreye sokabiliyor. ‘CIA’in yabancı ülkelerin liderlerine suikastler düzenlemek yetkisinin olduğu’ tahmin ediliyordu ama bu yetkinin kaldırıldığı resmen açıklanınca dünya tarafından fark edildi.
***
Amerikan emperyalizminin Suriye konusunda nasıl bir siyaset izlediği, bir taşla birkaç kuş birden vurmayı denediği ve hem Suriye’yi dilediği gibi dizayn etmeye ve hem de bölgeyi 100 yıl önceki düzenlemelerin kendi menfaatlerini temine yetmediğini görerek, yeni devletler kurmaya yöneldiği ve bu konuda NATO’dan müttefik olduğuna bile bakmayıp, Türkiye’yi kenara iterek ve Türkiye aleyhinde olacak şekilde yeni coğrafî sınırlar oluşturmaya ağırlık verdiği görülüyor.
***
Bu gelişmelerin başka yönleri de var.. Amerika’nın İran’a karşı koyduğu ambargo kararlarına riayet etmediği iddiasıyla, Rıza Zarrab isimli (ve İran asıllı) bir TC. vatandaşının ve sonra da, bir Devlet Bankası’nın Gn. Md. Muavini’nin, ‘Bizi tutuklayın’ dercesine Amerika’ya gidip tutuklanmaları ardından; şimdi de eski Bakan’lardan Zafer Çağlayan için de tutuklama kararı verildi. Amerika’ya giderse tutuklanacak..
Ki, Mayıs-2017 ortasında, Tayyip Bey, Trump’la görüşmek üzere gittiği Washington’da, Beyaz Saray etrafındaki PKK’lı göstericilerin saldırganlıklarına mâruz kalmış ve USA polisinin vurdumduymazlığı karşısında, o saldırganları Erdoğan’ın korumaları dağıtmıştı. Ama, bu durum Amerikan Yönetimi’ni kızdırmış ve o korumalar hakkında da dâva açılmıştı. (1974’de Başbakan Ecevit’e, gittiği Amerika’da bir rum kurşun sıkmış, ama, Ecevit isabet almamıştı.)
***
Bütün bunlar sadece Almanya’nın öncülük yaptığı ve arkasına bir takım AB ülkelerini de takarak yürütülen Erdoğan karşıtı propaganda ve (provokatif/kışkırtıcı) hareketlerin ardında kimin olduğunu gösteriyor. Bütün bu oyunlarda, Pensilvanya’da yuvalanmış olan F.G. ihanet hareketinin etkili olduğu da unutulmamalıdır.
Tayyip Bey, Kazakistan’a giderken yaptığı açıklamada eski Bakan’a yapılan suçlamayla ilgili olarak ‘Pis kokular geliyor..’ dedi.
Bu, sıradan bir laf değil..
Önümüzdeki günlerde Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmak üzere New York’a gidecek..
Amerika, 2. Dünya Savaşı’nı, insanoğlunun ilk atom bombasını kullanarak noktalayıp, kendisini karşı konulamaz bir güç olarak kabul ettirdikten sonra.. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı da oluşturup, onun merkezi olarak New York’u kabul ettirmişti.
Evet, gerçi, BM Teşkilatı ve çevresinin, uluslararası hukuk açısından bir dokunulmazlığı var ama, o bir masal..
Nitekim, 1975’de B. Amerika, Filistin/ ‘El-Feth’ lideri Yâsir Arafat’a, ‘terörist’ diye vize vermemiş, bunun üzerine BM Genel Kurulu da, sırf Arafat’ı dinlemek için, Genel Kurul’unu Cenevre’ye taşımıştı.
***
Şimdi, Tayyip Erdoğan’ın B. Amerika’ya gidecek olması da yığınla riskler taşımaktadır. Lokma büyük olunca, oyun daha da büyük olacaktır.
Nitekim Tayyip Erdoğan, ‘Amerika’nın İran’a ambargo koymasının Türkiye’yi bağlamayacağını, İran’la Türkiye’nin büyük ticarî bağları olduğunu ve İran’a bir ambargo kararı almadıklarını’ Amerikalı yetkililere bizzat ve açıklıkla duyurmuştu.
Ama bu konuyu Amerika çok daha çatallandırmak isteyip, yeni şeytanî oyunlara da girişebilir. Bu durumda Cumhurbaşkanımızın, bize düşmanlığını açıkça sergileyen Amerika’ya gitmemesinin isabetli olacağı -olmayacağı hususu da düşünülmelidir.