Kendisi aday olamıyor, partisinden birini de aday gösteremiyor... Sufle bekliyor.
Beklenen sufle gelmiş olacak ki, partisinden 15 milletvekilini istifa ettirip Akşener’in kuyruğuna taktı.
Tarihteki Güneş Motel rezilliklerini ve Demirel’in 28 Şubat sürecinde kendi partisine çektiği operasyonu hatırlatıyor.
Maksat iktidar olmak değil, Atlantik ötesinin istemediğini engellemek.
Buna da utanmadan siyaset diyorlar.
Bu rezilliği “demokrasi” diye savunuyorlar.
CHP-Akşener-HDP-PKK-Fetullah ittifakınız hayırlı olsun!
Düşündürürken güldüren aday!
Biliyorsunuz, “Muhasebeci Kenan” namıyla maruf konsolos eskisi Öztürk Yılmaz Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
Hakkıdır.
Seçilme ehliyetine sahip her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı gibi Öztürk Yılmaz da bu hakkını kullanmıştır...
Hayırlı olsun.
Ciddi olmadığını bilsem, “Şansını bir de burada denemek istemiştir” derdim.
Öztürk Yılmaz ciddi.
Kazanacağına, dolayısıyla Türkiye’yi demokrasiye döndüreceğine inanıyor. (Bakalım muhaliflerine ne yedirecek. “Size ne yedireceğimizi iktidara geldiğimizde göreceksiniz” diyordu.)
Bir de, seçimi “şans” olarak görenler var...
Bunlar, daha çok, ünlü olmak ve “medya figürü” haline gelmek için fırsat kollayan yurdum insanını hatırlatıyor. Ekranlarda görürsünüz; eleman, sektirmeden, ses yarışması, oyunculuk yarışması, güldürü yarışması, neredeyse bulduğu bütün yarışmalara katılmıştır.
Döner, bir de “Kim 500 milyar ister” programında şansını denemek ister.
Oradan da umduğunu bulamayınca bu kez “Kim Evlenmek İster”e gider, “Biraz da buradan yürüyelim” der...
Siyasette de var böyleleri...
Her şey olmak isteyen ama olamayan, herhangi bir şey olabilmek için her fırsatı kullanan, sonunda kendisini Cumhurbaşkanlığına layık gören özgüveni yüksek ama haddini bilmez bazı elemanlar...
Öztürk Yılmaz’ı bunlardan ayırıyoruz...
Bir partisi var çünkü ve adaylığının onay görmesini (yani partinin yetkili kurulları tarafından benimsenmesini) arzuluyor. Bu şartla aday olurmuş...
Gayet makul...
Fakat bu makul çıkış, rakipleri tarafından tebessümle karşılanıyor. Daha doğrusu, karşılandı...
Bir mevkute, “Öztürk Yılmaz’ın adaylığı güldürdü” şeklinde bir başlık attı.
Sosyal medya kullanıcıları konuyu mizah malzemesi haline getirdi.
Dolayısıyla, dört bir koldan Öztürk Yılmaz’ı üzdüler.
Son darbeyi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu vurdu: “Bunlar ciddiye alınacak şeyler değil.”
Öztürk Yılmaz’ın müteessir olduğunu gören CHP yandaşı bir medya sitesi, hem durumu toparlamak, hem de arkadaşlarını mizah malzemesi olmaktan kurtarmak için konuyu haberleştirdi ve şöyle bir başlık attı: “Adaylığıyla güldüren Öztürk Yılmaz bu kez düşündürdü...”
Nasıl düşündürmüş?
Şöyle (Öztürk Yılmaz’ın açıklamasından aktarıyorum): “Değerli kardeşlerim, Çok kritik bir sürece girdik. Dün yaptığım adaylık açıklamamın ardından işin ciddiyetini anlamayanlar veya işi sulandıranlar şunu çok iyi bilmelidirler ki; 24 Haziran’da yapılacak seçimlerde CHP’nin adayı, demokrasiyi geri getirmek sorumluluğuyla yollara düşecektir. (….) Bu arada yaptığım açıklamayı tam okumadan sanki partimden ayrı kendi başıma aday olacakmışım şeklinde yanlış anlayanlar da olmuş. Böyle olmadığı ve olamayacağı açık... Ben görevimi yaptım ve ciddi bir alternatif sundum. Burası er meydanıdır. Kimseden korkum yok, veremeyecek tek bir hesabım yok. Ben CHP önünde boynumun bükük olmasını istemiyorum. Ağlamak istemiyorum. 25 Haziran'da yeni bir yaza uyanmak istiyorum.”
Hemen belirteyim: “Adaylığıyla güldüren” Öztürk Yılmaz’ın, bizleri nasıl düşündürdüğünü anlamak (ve anlatabilmek) için bu uzun alıntıyı yaptım. Ama düşünemedim. Yaptığı açıklama daha çok güldürdü.
Güldürürken düşündürmek bir yordamdır.
Bir beceriye işaret eder.
Bizimki “düşündürürken güldürüyor...”
Musul’dayken,DEAŞ korkusuyla, “Konsolos ben değilim... Ben muhasebeci Kenan’ım” diye kaytarmıştı. Şimdi kalkmış kimseden korkusu olmadığını söylüyor.
Dahası, “Ben görevimi yaptım. Ciddi bir alternatif sundum” diyerek, kendisini ciddi bir alternatif olarak sunuyor.
Gel de gülme!
Düşün düşün, gül!