CUMHURBAŞKANI PARTİLİ OLUR MU?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş için referandum süreci işlerken siyasi partiler ve çevreler de iki cevaptan biri etrafına toplanmaya başladı. Hayır cephesini oluşturan blok CHP-HDP’den oluşuyor ama bu kez bloğun başını 7 Haziran’a giden süreçten farklı olarak CHP çekiyor. Saadet Partisi ile Vatan Partisi, sol-sosyalist partilerle BBP gibi beş benzemez de aynı cephede bulunmakta. Terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün hayırcı olduklarını açıklamaları ise -şimdilik- konumuz dışı. Konumuz “partili cumhurbaşkanlığı” sisteminin nasıl olacağı. Uzman konuğum ise Sakarya Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Nebi Miş. Nebi Miş aynı zamanda SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü.
MİŞ:Yeni sistemde cumhurbaşkanının partili olması denge-denetleme açısından çok önemlidir. Cumhurbaşkanı mutlaka partili ve partisinin genel başkanı olmalıdır. Çünkü TBMM denetimi dışında partisi tarafından da denetlenecek, istikrar pekişecektir.
Mevcut tasarı partili Cumhurbaşkanı öneriyor ve Resmi Gazete’de yayınlanır yayınlanmaz Cumhurbaşkanı bir partiye üye olabilir. Partili Cumhurbaşkanlığına en temel eleştiri; tarafsızlığına halel geleceği ve Türkiye’de herkesi temsil edemeyeceği yönünde. Cevap nedir?
Türkiye’de Cumhurbaşkanları ister 1960’larda ister 80’den sonra siyasi parti içinden seçilenler olsun hiçbir zaman tarafsız olmamıştır. Vesayet döneminde asker içinden seçildiyse de ideoloji belirleyici olmuştur. Partiden gelenler ise hem Demirel hem Özal partilerine yakın oldular.
ÇİFT BAŞLILIK ÖNLENMELİ
Gül ve Erdoğan’ın partiyle ilişkisi nasıl oldu?
AK Parti ile bir gönül ilişkisi vardı ama Gül dönemini şöyle düşünmemiz lazım. Partinin başında hareketin kurucusu güçlü bir lider var. Dolayısıyla Gül’ün AK Partiye müdahalesi düşünülemezdi. Parti lideri ile kriz çıkarmayacak bir siyaset izleyerek o da bir anlamda Cumhurbaşkanlığı konumunda içinden geldiği siyasi geleneği önemsemiştir, bundan doğal bir şey yoktur. Siyaset bir kadro ile belirli bir hedefler üzerinden yapılan bir siyasettir. Sayın Erdoğan ise parti kurucusudur, siyasi hareketin lideridir. 2014’te etkin, yönlendiren bir Cumhurbaşkanlığı vaat ederek seçilmiştir. Bu anlamda içinden çıktığı hareketten bağımsız düşünemeyiz. Cumhurbaşkanlığı döneminde yasal olarak bir mesafe kaçınılmazdır. Bu mesafenin partilerde sorunlar çıkardığını biliyoruz. Cumhurbaşkanlığı sisteminin referandumdan geçmesiyle parti-cumhurbaşkanı ilişkisi tekrar anayasal bir çerçeveye kavuşacak. Kavuşmadığında hem Türkiye’nin siyasi parti kültürü hem siyasetin içindeki çift başlılık açısından çeşitli sorunlar yaşandığı her dönemde gördük.
Partili Cumhurbaşkanı nasıl denetlenecek peki? “Cumhurbaşkanını halk seçecek ama yasamayı da halk seçecek ve Cumhurbaşkanı partisinde başkan olursa TBMM’de de etkin olacak ve Meclisin denetleme fonksiyonu iptal olacak” deniyor?
Çok teorik bir argüman. Bir kere mevcut sistemden daha kötü denge denetim mekanizması olmayacak. İkincisi, Meclisin yürütmeyi denetleme mekanizması, meclis araştırması, meclis soruşturması, genel görüşme, bütçe ve kanunlar çerçevesinde sürüyor zaten. Gensoru ve güvenoyu niye kaldırıldı deniyor. Eğer başkanlık sisteminde bunu tartışmaya açıyorsanız hükümet modellerinin ABC’sini bilmiyorsunuz demektir. Parlamenter zihinle başkanlık/cumhurbaşkanlığı sistemini tartışıyorsunuz demektir. Gensoru ve güvenoyu hükümetin başının halk tarafından seçildiği sistemde olmaz. Yürütmenin işlevselliği, ülkenin yönetilebilirliği, siyasal istikrar açısından yürütmenin kesinlikle etkili çalışması gerekiyor.
MUTLAKA PARTİLİ OLMALI
Türkiye’de sistem çatışma üzerine kurulu. Vesayet-siyaset arasında çatışma öngörülüyor ve bazı partiler vesayetin temsilcisi gibi. Partililik bunu nasıl etkiler?
Klasik parlamenter sistemlerin uygulandığı AB ülkelerinde cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisini yasaklayan yasa yoktur. Venedik Kriterleri nde de benzerdir. Yarı başkanlık sistemlerinde ise örneğin Fransa’da parti ve cumhurbaşkanı ilişkisinin çerçevesi belirlenmiş. ABD’de seçim kampanyalarının yürütülmesinden partinin örgütlenmesine dek başkan ve parti arasında ilişki var. İster hakim parti olan Meksika, Venezuela gibi, ister ılımlı partinin, ister aşırı partinin olduğu sistemlerde başkan aynı zamanda parti lideridir. Türkiye’de ise cumhurbaşkanıyla partisi arasında kesinlikle başkanlık düzeyinde bir ilişkinin olması gerekiyor.
Neden gerekiyor?
Türkiye siyasal kültüründe partilerin istikrarı sistemin istikrarıdır. Vesayet dönemlerinde siyasetin güçsüz olması amaçlandığı için siyaset sürekli parçalanarak sistem istikrarsızlaştırılmıştır. Bürokrasi, çıkar grupları, vesayet odakları, partiler güçsüz olduğu için etkin olmuşlardır. Erdoğan güçlü karizmatik bir lider olarak siyasetin merkezini toplayabiliyor. Ama ne zamana kadar? Parti başkanı güçsüz olursa siyasetin merkezi dağılır. Parti başkanları seçilmiş cumhurbaşkanları ise siyasetin merkezinin parçalanması daha zordur. Cumhurbaşkanı partisinin başkanı olduğunda parti de, siyasetin merkezi de güçlü olur. Bürokrasinin partilere nüfuz etmesi daha az olur.
PARTİSİ DENETLEYECEK
Yasama-yürütme arasında rekabet olmamalı mı?
Parti içinde çift başlılık olmamalı. Düşünün cumhurbaşkanı güçlü, devleti yönetiyor ama partisini yönetemiyor. Parti de güçlü bir parti. Buradan iki sonuç çıkar: Parti başkanı isterse politikalarından dolayı cumhurbaşkanını partiden ihraç edebilir, parti desteği arkasında olmadığı için cumhurbaşkanı Mecliste ihtiyaç duyduğu yasaları geçiremeyebilir, Meclis yürütmeyi bloke edebilir.. Dolayısıyla hem kendi partisinin desteğini almak hem de çift başlılığı önlemek hem de siyasetin merkezinin güçlü olması, imtiyazlıların siyaseti yönlendirmemesi için cumhurbaşkanı kesinlikle ve kesinlikle partili olmalı, partisinde genel başkan olmalıdır.
II. DÖNEM, BİR İHTİMAL
Bu sayede Mecliste daha fazla parti olabilir mi?
3-4 partinin temsil edildiği bir meclis olsa bile partilerin oyları birbirine daha yakın çıkabilir. Denge-denetleme mekanizması kendiliğinden oluşacaktır. Cumhurbaşkanı-parti ilişkisinde esas husus; yürütmenin başındaki cumhurbaşkanın popülist politikalarına karşı kendi partisinin denetleyici olmasıdır. Bu çok teknik bir mesele. Düşünün cumhurbaşkanı ikinci dönem seçildi ve parti başkanı değil. Üzerinde seçim baskısı yok, hesap vermeyecek. Sistemi popülerleştirebilir, yönetimi kişiselleştirebilir, etkin yönetim uygulamayabilir. Bu olumsuzlukları giderebilmek için partili olursa bir sonraki seçimde partisini düşünmek zorunda kalır. Yönetimin kişiselleştirilmesi engellenmiş, hesap verme mekanizması kurulmuş olur.
Partisi başkanı kontrol edemez ise de Meclisteki diğer partilerle seçim kararı alarak başkan üzerinde denetim kurulabilir, değil mi?
Kesinlikle. seçimlerin eş zamanlı yenilenmesi bunun için önemli. Meclis eğer cumhurbaşkanının politikalarından memnun olmuyorsa, Türkiye açısından sorun olarak görüyorsa, seçim kararı alabilir, kendini de yeniler hem de cumhurbaşkanını da.
BAŞKANIN PARTİSİ MECLİS’TE ZAYIF OLABİLİR
“Başkanla, başkanın partisinin parlamentoda her zaman güçlü temsil edileceği söylenemez. Bu Türkiye’nin siyasal kültürüyle şekillenebilecek bir husustur. Dünyadaki örneklerinde başkanların etkin yönetim sergilediği ülkelerde başkan ve başkanın partisinin parlamentoda güçlü olması durumunda siyasette istikrar öne çıkar. Öte yandan başkanla parlamentonun farklı siyasal gelenekten gelme veya büyük yasal değişiklikleri yapabilecek çoğunluğa erişme durumu olmayabilir. Biz bunu Türkiye siyasetinde biliyoruz. 1990’larda yerel yönetimlerde RP güçlü olduğu halde genel seçimlerde düşük oy aldı. 90’larda DSP’de ise tersi oldu. Bunları hatırlamalıyız. Kaldı ki denetim ve denge mekanizmasının mevcut halinden kötü olmayacağını da bilmeliyiz”.
CUMHURUN BAŞKANI DEĞİL VESAYETİN BEKÇİSİ
Partili cumhurbaşkanı fikrine Türkiye henüz hazır değil. Tarafsızlığa ve sembolik anlama halel geleceği kanaati var. ‘Hayır’ cephesinin argümanlarından biri bu. Demokrasi tarihi açısından cumhurbaşkanlığı makamı ve tarafsızlık kavramı nasıl tecrübe edildi Türkiye’de?
Erken cumhuriyet döneminde Cumhurbaşkanları aynı zamanda Cumhuriyet Halk Fırkası başkanı. Bu 1950’ye dek devam ediyor. 50’den sonra Celal Bayar-DP döneminde Cumhurbaşkanı partilidir ama erken dönemden farklı olarak partililik fazla öne çıkmaz.1960’a dek cumhurbaşkanları partilidir ve partili olmanın ötesinde bütün politikaların da belirleyicisidir. 1960’dan günümüze olan dönem ikiye ayrılıyor. 1961 anayasasıyla ideolojik açıdan çevreyi temsil edebilecek isimlerin cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeye yönelik bir sistem dizaynı yapılıyor. Cumhurbaşkanlığı makamını vesayet mekanizmalarının garantörü olarak düşünüyorlar. 1960’lardan sonraki dönemlerde ya cunta liderlerinden ya da emekli askerlerden cumhurbaşkanını seçme süreci ortaya çıkıyor. Burada dikkat edilen şey şudur; her ne kadar cumhurbaşkanlarını meclisler seçse de, kriz çıkartılarak da olsa aslında cumhurbaşkanlarını daha çok tarihsel blok seçiyor.
Bu blokta kimler var?
Sivil askeri vesayet mekanizmaları ile bunlara eklemlenen aydın sınıfı diyebileceğimiz imtiyazlı elit gruplar ve devletten beslenen ekonomi grubu oluşturuyor tarihsel bloğu. Cumhurbaşkanlarının sistemin hep o ideolojik örtüşme merkezinde seçilmesi isteniyor. Aksi bir gelişme olduğunda krizler çıkartılarak halka yakın cumhurbaşkanlarının seçilmesi engelleniyor.
YAPAY KRİZLER ÇIKARDILAR
1960 darbesinde, 71 muhtırası ve ara dönemlerde siyaset edilgenleşip parçalandığı, kimlik grupları arasındaki mesafe açıldığı için siyaset güçsüzleşiyor. 1965’lerden itibaren AP sistemde güçlü konuma gelince de 1971 muhtırası geliyor, ardından koalisyonlar. 80’lere dek 10’dan fazla farklı hükümet kuruluyor. 1980 darbesi bu süreçte geliyor. 1990’lardaki cumhurbaşkanlığı seçimleri de böyle. 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de kademeli bir kriz kullanılmıştır.
YASA VETO ETMEK İÇİN TASARLANMIŞ
Cumhurbaşkanlığı makamını vesayetin temsilcisi olarak tasarlanan mevcut sistem için siyaseti kontrol etme mekanizmalarından birisidir Cumhurbaşkanlığı. Mecliste vesayet mekanizmalarının istemediği yasaları veto eden bir makam olarak düşünmüştür. Kontrol mekanizmasıdır ama demokratik değil antidemokratik ve vesayeti devam ettiren bir mekanizmadır. Bu sebeple Türkiye’de en geç demokratikleşen makamlardan birisi Cumhurbaşkanlığı makamıdır.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ!